Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Kader ve Yazgı Arasındaki Fark Nedir? Kendi Yazgını Yazmak
Hareket etmezsen zincirlerini fark edemezsin.
- Tolstoy
İnsanın kendisiyle ilgili bütün olan bitenleri, olmakta olanları ve gelecekte olacakları önceden ve planlanmış bir biçimde düzenlediğine inanılan bilinçdışı güç “yazgı”dır. Yazgı, çocuklukta yaşanan travmalar sonucunda insanın iç dünyasına yerleşerek kendini tekrar etmek ve gerçekleştirmek için uygun koşulları yaratmaya çalışan bir “düzenek”tir.
Ancak yazgı, “ezelî takdir, yazı, alın yazısı, mukadderat, takdir-i ilâhî” olarak da adlandırılan “kader”den ayrı bir kavramdır. Türkçe sözlükte “kader” sözcüğünün karşılığı “yazgı” olarak seçilmiş olmakla birlikte, bu iki sözcükte farklı anlamlar yüklüdür. Kaderin en genel anlamı “değiştirilemez ve boyun eğilmesi gereken alın yazısı” olarak açıklanırken, diğer bir anlamı olarak da “kaçınılmaz olan kötü talih” ifadesi kullanılır. İşte bu ikinci anlamı karşılayan sözcük “yazgı”dır.
Bütün olayların önceden ve değişmeyecek biçimde düzenlediğine inanılan doğaüstü güç, ezeli takdir olarak bilinen kader kavramı bütün dinlerde ilgi odağıdır ve kaderin sınırları sürekli bir tartışma konusudur.
İnsan yazgısını kendi belirleyebilir mi?
Türk kültüründe kader, “alınyazısı” veya “yazgı” olarak bilinir. Dünyadaki birçok kültürde insanın yaşayacaklarının önceden doğaüstü ve insanüstü bir güç tarafından belirlendiğine ve bazı kültürlerde de bunun bir yere bir şekilde yazılmış olduğuna inanılır. Türk kültüründe, bu yazının insanın alnında olduğu düşünülür. Alına yazılanlar, çocuklukta bilinçdışına yerleşmiş bir düzenek, Freud’un geçmişi tekrar etme zorlantısının dışavurumu olarak ifade edilebilir. Gönül kapınızı kimin çalacağını bilemezsiniz, buna kader denir ama gönlünüze kimi buyur edeceğinize siz karar verirsiniz, buna da yazgı denir. İnsan kaderin sunduğu ile imtihan olur ama seçimleriyle ve özgür iradesiyle kendi yazgısını kendisi belirler. Freud’un geçmişi tekrar etme zorlantısına hizmet eden yazgıda insani irade, seçim ve sorumluluklar vardır.
Bilinçdışı bir düzenek olan yazgıyı değiştirmek, danışanı ebeveynlerinin ve geçmişinin bir kopyası olmaktan çıkarır ve orijinal yapar. Her insan eşsiz ve orijinal biri olarak doğar, bir kopya olarak ölmek zorunda değildir. Yazgı bilinçdışının gücüdür. Kader ise insanın boyun eğmesi gereken iradenin gücüdür, kadere müdahale edilemez. Kaderin kuralları asla değiştirilemez. Psikoterapi veya kişisel gelişim ile değiştirilebilir ve müdahale edilebilir olan yazgı ise insanın çocuklukta yaşadığı travmalara ve hayata karşı aldığı pozisyondur. İnsan bu noktada tamamen özgürdür, yaptıklarından ya da yapmadıklarından, kısaca hayatta aldığı pozisyondan kendisi sorumludur.
İnsan yaşamını, yazgısına göre, yani çocuklukta iç dünyasına yerleşen, kendini tekrar etmek ve gerçekleştirmek için uygun koşulları yaratmaya çalışan bir düzeneğe göre algılar. Örneğin, aynı filmi seyreden herkesin aklında kalan sahne farklıdır. Çünkü herkes kendi yazgısıyla ilişkili kısmı görür ve ondan etkilenir. Bir anlamda yazgı, insanın gözüne taktığı bir gözlüktür.
Gözlük ne renkteyse insan dünyayı o renkte görür. İnsanın yazgısı zihnine düşünceler gönderir ve tetikleyici bir durum karşısında, yazgısının gönderdiği düşünceye göre düşünür. Bu nedenledir ki herkes aynı durum karşısında aynı tepkiyi vermez. Yazgının yarattığı düşüncelerin bu tetikleyici unsurlarla nasıl ortaya çıktığının araştırılması psikanalitik psikoterapinin alanıdır.
Anne-babayı, yetişkin olana kadar içinde yaşanan aile ve toplumu seçememe gibi müdahale edilemez olan kader, insanın yazgısını olumlu ya da olumsuz olarak doğrudan belirleyen bir kavramdır. Ancak insanın yetişkinlikte yaşayacakları kendi iradesine bağlıdır. İnsanın iradesini ve seçim yapma hakkını sağlıklı bir şekilde kullanabilmesi için “zihinselleştirme” ve “duygu regülasyonu” yaparak geçmişini analiz etmesi, farkındalık ve iç görü geliştirmesi ve içine yerleşen düzeneği, yani yazgısını keşfetmesi gerekir.
Bu keşif, bazen acı verici ve yorucu olabilir. İnsanın seçimleri, söylemleri ve davranışlarıyla şekillenen yazgı, insanın yaşamına yön veren bilinçdışı ve gizemli bir güçtür. Yazgı, “bilinçdışının geçmişi tekrar etme zorlatısı”dır, çocuklukta iç dünyaya yerleşen bir düzenektir, rastlantı ya da alınyazısı sonucu gibi görünen benzer kötü olayların dönem dönem ortaya çıkışıyla belirginleşen ama gerçek nedenleri bilinçdışı süreçler olarak ortaya konabilen bir tür “nevroz”dur.
Sofokles, başyapıtı Kral Oidipus'ta yaşamı üstün başarılarla geçen Oidipus’un bilinçdışı yazgısını anlatır. Bu yazgıda Oidipus babasını öldürecek, annesiyle evlenecek ve ondan çocukları olacaktır! Oidipus bir şekilde öğrendiği bu uğursuz yazgıdan kurtulmak için yurdundan kaçar. Bir dedektif gibi hayatını sorgulayarak seçimlerini gözden geçirir ve gerçekleri bilmediği için hata yapar, kendini köşeye sıkıştırır ve sonunda aradığı suçluyu bulur. Suçlu kendisidir ve gerçeği göremediği için kendi gözlerini kör eder. Kral Oidipus efsanesindeki gibi bir kehanet, insanın ruh dünyasına çocukluk travmalarıyla yerleşebilir.
Yazgısında kimse tarafından sevilmeyeceği ve daima terk edileceğine dair güçlü bir inancı olan kişi, psikoterapi ile gerçeği keşfedebilir ve sürekli tekrar eden bu yazgısına son verebilir. Yazgıda insan, hayatında kendine biçilen rolleri çaresizlikle oynayan bir “nesne” konumundayken, psikoterapi veya kişisel gelişim ile kazanacağı farkındalık ve iç görüyle kendi hayatında özgür iradesiyle geleceğine yön veren bir “özne” olabilir.
Yorum Yazın