Korkut Ulucan Yazio: Aşı, Peki Hangi Aşı? Peki Ne Zaman?
Kovid-19 bizlere birçok bilgimizi tazelememizi sağladı. Artık herkes enfeksiyon ustası veya hocası, hangi ilacı ne zaman almamız gerektiğini herkes çok iyi biliyor, galiba en az da saygıdeğer hekimlerimiz biliyor, artık hastalarımız hekimlerimize ne yapmaları gerektiğini söylüyor, boşa mı okumuşlar, bir yıl TV programı izle ve ahkam kes, güzel iş, ne gerek yıllarca okuyup saç döküp dirsek çürütmeye…
Her gün yeni bir etkisini görüyoruz hastalığın, yarın nefes almakta semptom olarak sayılırsa artık şaşıracak durumda değiliz, her grip olan, her burnu akan veya midesi bulunan, başı ağrıyan, başı dönen, kolesterolü yükselen, tansiyonu düşen veya yükselen kendini Kovid sayıyor…
Şu an tartışılan iki tip aşı var, birincisi biyoteknolojik olarak adlandırılan ve az maliyet ve miktar ile daha fazla miktarda antikor oluşturmaya yönelik RNA aşıları.
Daha henüz bu aşı denemesi uygulamaya geçmemiş, yani onay almamış, tahminen de 2008 yılından beri üzerinde çalışılıyor, belki daha da eski... Normalde RNA molekülü virüsün genomunun sadece ufak bir bölümünü taşır, hücreye girdiğinde sitoplazma denilen yerde virüs proteinini oluşturup hücre yüzeyine göndererek immün hücrelerimizi uyarır ve antikor oluşmasını sağlar.
Bu molekülün hücreye girdikten sonra hücre genetiğini değiştirmesine veya aşırı immünite gösterme tehlikesi çok tartışılıyor. Evet, bunlar nasıl her cerrahi olayda bazı komplikasyonların gelişim yüzdesi düşükte olsa varsa, RNA aşılarında da olacak, ama gerçekten bu olay aşının çeşidi ile mi yoksa aşı olan bireyin metabolizması ile mi ilgili, belirlemek zor. Bu arada aşırı immünite sadece RNA aşılarına atfedilecek bir durum da değildir.
Aşı ile verilecek RNA molekülünün hücre genomunu bozması oldukça düşük, hatta 10 yıl öncesi olsa olur mu öyle şer derdim, ama artık mesleğim olmasına rağmen biyolojiden korkuyorum, ama böyle bir ihtimal, yani aşı ile bizlere verilecek RNA molekülünün hücre çekirdeğine girip genetik yapımızı bozması benim bilgilerime göre olası değil, veya çok ama çok düşük bir ihtimal, ama o aşılara çip eklenip bizlerin genetiğinde oynama yapma, bizleri hasta yapma veya takip etme gibi iddialara ben katılmıyorum, katılmak istemiyorum.
İkinci tip aşı ise geleneksel olarak adlandırılan virulans etkisi olmayan virüsün bizlere aktarılıp antikor oluşmasını sağlanmasıdır.
Çin aşısı olarak adlandırdıkları aşı aslında bu, ancak ilerde Çin’den RNA aşıları da çıkacağından dolayı Çin aşısı demek bence doğru olmaz. Uzun yıllardır bu tip aşılar kullanımda olduğu için RNA aşılarına göre uzun süreli olası komplikasyonları daha iyi bilinmektedir. Hem de hücresel hareketlerine daha da aşinayız. Virulans etkisi olmadığı için bizlerde hastalık yapma ihtimali yoktur, sadece antikor oluşumunu tetiklerler.
Bu virüs ister biyolojik bir silah olsun (yani üretilmiş olsun), ister laboratuvardan sızmış olsun ister doğal yollar ile oluşmuş olsun, ne olursa olsun, şu an bizleri sarsıyor ve sağlık sistemimiz üzerine maddi-manevi büyük baskı ve külfet oluşturuyor. Aşılanmak tedavi etmez, koruyucudur; hem kendimizi korur, hem çevremizi korur, hem de sağlık sistemi üzerinde ki yükü azaltır.
Bu yüzden aşı çeşidi ne olursa olsun, yetkin kurumlardan onandıktan ve Sağlık Bakanlığın onayını aldıktan sonra, ne zaman gelirse ben aşıyı olacağım, hem de aşı olacak ilklerden olabilirim…..
Yorum Yazın