Malick ile Başlayıp “Burası Atkı-Bere-Eldiven” ile Biten O Gün
Depremin ilk saatlerinden beri kimi zaman
yaşamlarını riske atarak, yemeyi, içmeyi,
uyumayı unutarak çalışan on binlerce gönüllü
cana minnetle....
6 Şubat günü İstanbul’da uyandım. Sabah yüksek lisans öğrencim Bilgehan’ın “Terrence Malick Sinemasının Heideggerci Bir Sanat Olarak Ortaya Çıkışı” başlıklı tez savunması vardı. Bir yandan İhtiyaç Haritası, Adım Adım ve Afet Platformu’ndan gelen mesajları takip ediyor, bir yandan Gürkan’a* ulaşmaya, bir yandan da tezin üzerine aldığım notların, altını çizdiğim bölümlerin üzerinden geçmeye çalışıyordum. Birazdan jüri üyeleri ile birlikte ‘sinematik bir poesisin nasıl hakikati imaj, ses ve söz aracılığıyla ortaya çıkarabileceğini” tartışacaktık ve ben halen Gürkan’a ulaşamamıştım.
Sevdiklerimizin hayatta olup olmadığını öğrenmeye çabasının ve bölgedeki acıyı, kaybı azaltmak için çalışmanın dışında her şeyin anlamını yitirdiği günlerden biriydi… O saatlerde henüz farkında değildik ama bu hisleri ve hayatta kalanın suçluluk duygusunu taşıyacağımız uzun bir döneme giriyorduk.
Tüm bu duyguları, endişeleri, korkuları kısa bir süreliğine paranteze alıp, telefonların sesini kısıp Heidegger ve Malick’e odakladık. Bilgehan, normal bir güne uyanmışız gibi, sunumunu yaptı, biz sorularımızı sorduk, onu dışarı alıp aramızda tartıştık ve kararımızı açıkladık: “Geçtin, tebrik ederiz. Önerdiğimiz düzeltmeleri yapıp, tezini teslim etmek için bir ayın var”.
Ve parantez kapandı.
Yorum Yazın