İsterseniz dizinin adında da yer alan ve tüm dünya mitlerinde AĞAÇ kavramı ve İNSAN metaforunu ele alarak başlayalım önce... Ağaç, köklerini toprağın derinlerine doğru salarak, tıpkı insanlar gibi yukarı doğru büyür ve meyvelerini sunmak için bir başa ulaşma amacı güder. İnsanlar için kutsal sayılan ağaçların atası olarak kabul edilen, Hayat ağacı; türeme ile ilişkilendirilir. İnsanların yaratılışının bu ağaç sayesinde yaratıldığından çokça söz edilir. Hayat ağacının dünyanın yaratılışından beri var olan olduğuna inanılır.
İnanışa göre Hayat ağacı, dünyanın merkez noktasından, göğün yedi kat üzerine kadar uzanan, aynı zamanda köklerinin yeraltı dünyasına kadar inen, yer ile gök arasında ilişkiyi sağlayan kutsal bir varlıktır. Hayat ağacının ırkı, dini fark etmeksizin tüm milletlerde önemli olması, ağaç kültünün insanları birleştirme gücünü göstermektedir. Hayat ağacı, ebedi gençlik ve ölümsüzlük kaynağıdır. Buradaki ırkı, dini fark etmeksizin ifadesinin özellikle altını çizmekte yarar görüyorum. “Hayat Ağacı her zaman yeşil, her zaman çiçekli, her zaman meyve yüklü ve yiyeni ölümsüz kılan bütün ağaçları bünyesinde barındırır. ” (Ergun, 2004, s. 155) Yani herkesle ve her şeyle aslında bir bağlantı ve bütünlük halindedir. Tıpkı tüm dünya insanlarının aslında birbirine bağlı olduğu gibi..
Dizide özellikle dördüncü bölümde anlatılan zeytin ağacının köklerinin dişil yönümüzle olan bağlantısı tam da burada devreye giriyor. Ağacın köklerinin ilk bağlarını önce ailenden, aile büyüklerinden, atalarından tüm dünya ile kuruyor olmasından...
Peki ağaç ile dişilin şifalanmasının bağlantısı nedir? Aslında metaforu burada şöyle detaylandırmak gerekir. Yerküreden beslenen ağaç köklerini toprağın derinlerine kadar uzatır. Bu uzama erişebildiği yere kadar devam eder. Toprağın önemi kadar, köklenmeye olan eğilim önemlidir tam bu noktada. Yerküre, doğa, toprak yine tüm kadim bilgeliklerde dişili temsil eder. Gökyüzü ise erili... Bu ikisinin dengesinde ağaç gibi insan da bir varoluş hikayesi yaşar aslında. Ne kadar yere köklenirse o kadar dalları güçlenir, yeşerir, gökyüzüne doğru yükselir... Gerçek dengeyi ise için bu benzetmenin içinde yaşam sürdürebilmek getirir.
Tam bu noktada insanın dönüşümü, yaşamının kalitesi için önemli bir fikre varabiliriz. Yerküreden sağlıkla aldığın dişil enerji ve gökyüzünden aldığı eril enerji arasındaki dengeyi bulmak oldukça önemli...
Dişil enerji bizim durağan halimiz ve bu durağanlığın içindeki yaratıcılığımız, şefkatimiz, dönüşüm gücümüz, bütünselliğimiz, bolluğumuz, süreç içindeki gözlem ve katkı yeteneğimiz. Dişil köklerimizi anne ve anne soyundan alıyoruz. Eril enerjimiz ise eylemsel halimiz, aktifliğimiz, vizyonerliğimiz, sonuç ve hedef odaklılığımız, bereketimiz, karar vericiliğimiz. Eril yönümüzü ise baba ve baba soyundan alıyoruz. Yani her iki yönümüzde yin ve yang benzetmesi gibi birbirini tamamlayan, hatta iç içe geçen halimiz. Anne ve babamızın soy ağaçlarının anne rahmimizde birleşip bizi bu dünyaya getirmesi süreci bu. Bir başka deyişle; anne ve anne soyundan ilişkileriniz, bolluğunuz size akarken, baba ve baba soyundan bu ilişkilerdeki istikrar ve finansal alana da bereketiniz geliyor. Demek ki bu iki kanallardaki ruhsal bağlarımızın dengeli olup, onurlandırılması önemli.
Yorum Yazın