Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Serda Kranda Yazio: Onlar Statü Sahipleri mi Eşik Gardiyanları mı?
Epey zaman geçti. Bir yazarım, ilk roman dosyasında muazzam bir Vatikan anlatımı yapmıştı. Öyle ki sanki gitmiş, görmüş, her birini zihnine nakşetmiş ve yazmış gibi. Oysa hiç oralara gitmemişti. Bunu nasıl başardınız diye sorduğumda “Google earth ve diğer web sitelerindeki görselleri inceleyerek,” demişti. Aylarca uğraşmıştı. Ancak sonra bir arkadaşını arayarak ondan şunu rica etti, “Ya şu romanımı bir göndersem baksan acaba yaptığım tasvirler doğru mu?” diye. Arkadaşı ne demişti biliyor musunuz? “Ya bırak yaaa… Sen mi? Roman mı yazdın? Ha ha ha!” Ve pıt. Telefonu yüzüne kapatıyor. Sonra bir pıt daha. Gözyaşı. İçimde yaradır bu benim.
“Mekanın Sahibi Geldi, Bebeleri Pistten Alalım”
Yerin Dibine Batsın Statünüz
Alain de Botton Statü Endişesi adlı kitabında şöyle tanımlar yapar, “Statü, dar anlamıyla, kişinin bir gruptaki resmi ya da mesleki duruşunu belirtir fakat daha geniş anlamıyla statü (bizi burada ilgilendiren tam da budur), kişinin dünyanın gözündeki değerini, önemini ifade eder.” Ve sonra devam eder, “Tarih boyunca toplumların yüksek statüye layık gördüğü gruplar çeşitlilik göstermiştir: avcılar, savaşçılar, köklü aileler, rahipler, şövalyeler, doğurgan kadınlar. (…)
Yüksek statünün getirileri pek keyifli olur. Yüksek statü bize para, özgürlük, mekân, rahatlık, zaman kazandırmanın yanı sıra bizi belki de en az bunlar kadar önemli bir hisle donatır: başkaları tarafından önemsendiğimiz ve değerli insan muamelesi gördüğümüz hissi.” Buraya kadar tamam.
İşlerin tuhaflaşmaya başladığı yer statü sevicilerinin, kendinden başkasının statü sahibi olması ihtimalinden duyduğu endişe ve bu rahatsızlık veren hissin sebep olduğu çirkinleşme. Bir kez daha kitaba bakalım, kitapta statü endişesi şöyle tarif ediliyor, “Yaşamımızı büyük ölçüde yiyip bitirebilecek kadar zararlı ve azılı bir korku. İçinde yaşadığımız toplumun bize dayattığı başarı siluetinin içini dolduramadığımız, gün gelip de çaptan düşeceğimiz, bunun sonucunda da itibarımızı ve haysiyetimizi kaybedeceğimiz; merdivenin çok alçakgönüllü bir basamağında durduğumuz ya da her an bir alt basamağa inme tehlikesini taşıdığımız gibi düşünceleri beraberinde getiren köklü bir endişe.”
Hadi Şimdi Onlara Bunu Takmadığımızı Belli Edelim: Meydan Okuma
Statü bir ihtiyaç. Eskinin avcıları, doğurgan kadınları, şövalyeleri artık yerlerini başka bir ara katman olan “Bir Şekilde Özel ve Önemli Biri” algısı yaratmaya bırakmış durumda. Hadi biz onlara kısaca Bişöb kişi diyelim. Alameti kendinden menkul bu Bişöb kişisi onu kim ne zaman nerede lord ilan ettiyse artık şahane bir eşik gardiyanıdır. O da tam olarak layıkıyla statü sahibi değildir ama statü sahiplerini temsilen orada bekler. Ki kimse kolay kolay geçemesin.
Neden? Çünkü daha kendisi geçememiş o eşikten, o halde sen kim oluyorsun da geçeceksin. Demem o ki dostlar evet statü bir olgu, bir gerçeklik. Bakınca fena bir kademe de olmayabilir belki doğal bir sonuç çünkü. Evla olanı (o çağ neye evla diyorsa o işte) ayırt etmek, özendirmek ve hayatta tutmak için bulunmuş bir şey olabilir ki öyle gibi duruyor. Ama işte sorun statüden çok statücülerde. Kuralları onlar koyuyor, seçimleri onlar yapıyor. Sana da “Az ötede bekle, sen daha ohhhoooo!” diyorlar.
Eşik Gardiyanlarının Tarifi
“Statü endişesi; güç kaybetme, kendini işlevsiz hissetme emeklilik, bizimle aynı sektörde çalışan kişilerle yapılan sohbetler, ünlülerin gazetede yayınlanan yaşam öyküleri ve arkadaşlarımızın bizden daha büyük başarılar elde etmeleri gibi öğeler tarafından tetiklenir. Ancak içimizde büyük bir gerilime yol açan bu endişeyi dışavurmak toplumsal açıdan pek hoş kaçmaz, bu yüzden tıpkı (bahsedilen endişeyle birebir alakalı olan) kıskançlık gibi, statü endişesinin de yansıtıldığına pek rastlanmaz. (…) Merdivendeki konumumuz bizim için çok önemlidir çünkü benlik imgemiz (kendimizi nasıl algıladığımız) başkalarının bizi nasıl algıladığıyla birebir alakalıdır. Nadir istisnalar dışında (Sokrates ve İsa gibi), hepimiz kendimize tahammül edebilmek için dünyanın bize saygı duyduğuna dair birtakım işaretler arar, onlara bel bağlarız.”
Kapılara Yaklaşırken İsa Gibi Ol
Kendi yolunda, kendi özgün ve biricik ve ilahi ışığıyla yürüyenlerin bilmesi gereken bir şey var: eşik gardiyanlarıyla karşılaştığında onların büyük kapıdan önceki son engel olduğunu bilmek. Bu abilerden onay belgesi almak zorunda değilsiniz. Liyakat denen şeyin bu cılız gardiyanların iki dudağı arasında olmadığını fark etmeli. Başını bekledikleri kapı değerli olmasa kendilerini nasıl değerli hissedecekler? Oysa o kapı pek çoğunun umurunda değil. Görmezden gelinmek, yüzüne bakılmamak; Botton’un da dediği gibi o vıcık vıcık saygı/ilgi gösterilerinin bir parçası olmak zorunda kalmaktan daha hoş gelecektir. Şükür ki az biraz bizim de içinde olduğumuz genç nesil, bu tip zamazingolara pek de prim vermiyor zaten.
Tez
Sel Yayınları’nın yayımladığı Statü Endişesi’nin teziyle kapatalım bu bahsi, “Tezimiz şudur: Statü endişesi bizi fena halde kedere ve hüzne sürükleme olasılığını bünyesinde barındırır. Statüye duyulan iştah, bütün iştahlar gibi, işe yarayabilir: yeteneklerimizin hakkını verebilmemiz için bizi cesaretlendirir, mükemmelliği hedeflemeye yönlendirir, zarar verici ve tuhaf davranışlardan kaçınmamızı sağlar ve bir toplumun üyelerini ortak bir değerler sisteminde birbirine kenetler. Ancak statüye duyulan iştah, diğer bütün iştahlar gibi, aşırıya kaçıldığında ölümle sonuçlanabilir. Taşıdığımız endişenin üstesinden gelmenin en iyi yolu onu anlamaya ve ondan bahsetmeye çalışmak olacaktır.”
Dilek ve Temenniler
İşte bunu yapmaya önce kendinizi sonra diğerlerini sevmekle başlayabilirsiniz sevgili eşik gardiyanları. Dinlediğiniz müzikleri, gördüğünüz yerleri, izlediğiniz filmleri, okuduğunuz kitapları ve neler bildiğinizi, nelerden geçip bu olduğunuzu, CV' nizi, ortamlarınızı falanlarınızı filanlarınızı insanların burnuna sokmaya çalıştığınızı görebiliyoruz. Ama onları o kadar önde tutuyorsunuz ki sizi göremiyoruz. Korkmayın. Eğer kapıda beklemekten vazgeçip içeri girmeyi hedeflerseniz göreceksiniz, gerçekten statü sahibi olduğunuzda böyle korkular yerini, insanları başarıya teşvik eden, daha müşfik, daha bilge bir hale bırakıyor. Rahat olunuz. Her şeyde olduğu gibi statünün kapıları da sadece başkalarına değil size de açık. Tabii yeterince iyi olur ve öylesi bir teveccühe mazhar olursanız.
Kapanış
Siz, kendiniz iyi olmak yerine başkaları da iyi olmasın diye uğraşıyorsunuz. Uğraşmayınız, kendi üzerinizde çalışınız.
Yorum Yazın