Bunlar sanatçının hayata bakış açısını, çevresinde olan bitenleri, kültürünü değerlendiren zihin yapısını şekillendirir. Dolayısıyla yapıtlarındaki soyut ilgiler de doğal olarak bu zihin yapısına uygun olacaktır veya izler taşıyacaktır. Bu yüzden soyut eserin hangi soyut olduğu konusunda, sanatçısının zihin yapısı belirleyici bir etkendir. Bunun daha kolay anlaşılması için bir örnekleme yapayım.
Diyelim ki birbirine zıt iki farklı zihniyete sahip sanatçılar, neredeyse birbirine tıpa tıp benzer eser yapmış olsunlar. Yani her ikisinde de kırmızı kareler, sarı üçgenler vs.den oluşmuş, kompozisyonları hemen hemen aynı olsun. Ancak görsel olarak her ne kadar aynı olsalar da sanatçısının zihnindeki soyut değerler farklı olduğu için eserler aynı soyutluğu taşımayacaklardır. Yani yüzeyde görülen kırmızı kareler, sarı üçgenler farklı bir soyut algıyı temsil ettikleri için farklı soyut eser olacaklardır. İşte bunun için soyut ama hangi soyut dedim.
Burada önemli bir husus daha var onu atlamayayım. Bütün bu sanata yön vermiş felsefe ve bilimi paranteze alarak, dışlayarak ortaya çıkmış başka bir soyut resim izahı daha vardır. Bununla ilgili merhum İsmail Tunalı’nın kitabından bir paragraf aktarayım.
Bizim hareket noktamız Picasso’nun şu sözüdür: Sanatta devrim, salt yeni bir dünya tasarımıdır.” Soyut sanat, sanatta bir devrim ise, bu devrim dünya hakkında yeni bir tasarıdan oluşur. Bu tasarım ampirik, duyusal gerçekliğin dışında salt biçimsel bir dünya tasarımıdır. Böyle bir dünya tasarımı, biçimin dışında bir başka varlığa dayanmaz. O olduğu gibi olan bir şeydir ve böyle olduğu gibi olan şey olarak da salt biçimdir.” Sayın Tunalı, çağdaş sanat kuramcısı Marcel Brion’ın, soyut sanat deyimini açıklayan yorumundan da alıntı yapmıştır. Marcel Brion paragrafını “Salt soyut sanat, kendine özgü doğa dışı bir salt biçimler dünyasıdır.” cümlesi ile bitirmiştir. (İsmail Tunalı- Felsefenin ışığında Modern Resim. s.119)
Yukarıdaki soyut sanat yorumlarını daha anlaşılır şekilde özetlersek, soyut bir resmin yüzeyindeki biçim, yani form, renk düzeneği, sadece kendini temsil eder. Arkasında soyut veya somut hiçbir nesneyi, bizim var dediğimiz hiçbir şeyi temsil etmez. Yalnızca biçimden oluşan kendine özgü bir dünya tasarımıdır. Tabi, felsefi açıdan çok hoş ve ikna edici gibi duruyor. Ancak kazın ayağı öyle değil.
Diyelim ki Marcel Brion ve diğerlerinin tanımladığı şekilde kendine özgü doğa dışı salt biçimlerden oluşmuş bir resim yaptınız. Yani kurama uyarak natürel evreni, doğayı tamamen dışlandınız. Yapıtınız sadece form, çizgi, renk kombinasyonlarından oluşmuş bir tasarım objesidir. Buraya kadar güzel!
Ancak aynı soyut resimdekine benzer form, çizgi, renklerden oluşturulmuş dekoratif amaçlı duvar panoları, duvar kâğıtları da var. Yani görsel olarak içerikleri form ve renk düzenekleri birbirine çok benziyor; hadi bakalım şimdi ayıklayın pirincin taşını! Öyle ya, bu dekoratif objelerin soyut resimle arasındaki farkı ne belirleyecek? Elbette buna cevap olarak, biri sanatçı tarafından soyut resim olarak tasarlanmış obje, diğeri dekoratif olarak tasarlanmış objedir. Arada fark var.
Onun için kıyaslanamaz diyebilirsiniz. Ancak bu cevap pek makul değildir. Çünkü ilgili kuram, soyut eseri tanımlarken biçim olarak kendinden başka hiçbir temsiliyeti yok diyerek bizzat kendisi görsel olarak dekoratif objeyle aynı statüye indirgiyor. Görüldüğü üzere ayrım yapılamamasındaki sorun biçimde değil temsiliyettedir.
Temsil konusuna gelecek bölümde devam edeceğim.
Instagram
X
Facebook
Linkedln
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.