onedio
Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Toplumun Çalınan Dikkati Nerede?

etiket Toplumun Çalınan Dikkati Nerede?

Derya Özel
10.02.2025 - 22:46

“Dikkatini vermek cömertliğin en az rastlanır, en saf biçimidir” demiş Simone Weil.

Peki biz dikkatimizi herhangi bir şeye en fazla ne kadar verebiliyoruz?

Son zamanlarda hepimizin şikayet ettiği şu dikkat eksikliğinin ne kadar muazzam bir tehlike olduğunu fark etmemiş olabilirsiniz. Ben de bundan muzdarip biri olarak bu durumu çevremde sadece bir avuç insanın yaşadığını düşünüyordum. Hatta bunun tezcanlılık ya da acelecilikten kaynaklandığını varsayıyordum, meğer buzdağının sadece görününen minicik kısmıymış bu.

Mutfağa bardak almaya diye gidip, kendimi çamaşırları asarken, ardından biten tuvalet kağıdı için markete sipariş verirken ve en sonunda kendime tost yaparken bulduğum o kadar çok an var ki… Tam dört defa içerideki odadan üzerime hırka almak için kalkıp, asla o hırkayla yerime oturmayışım ve fakat onun yerine saçma sapan şeyler yapışım size de tanıdık geliyor mu?

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Johann Hari’nin Çalınan Dikkat kitabını okuyorum şu sıralar. Sindire sindire okuyorum o yüzden henüz bitirmedim.

Johann Hari’nin Çalınan Dikkat kitabını okuyorum şu sıralar. Sindire sindire okuyorum o yüzden henüz bitirmedim.

Her şey Hari’nin vaftiz oğluyla kurduğu bir hayalle başlamış. Küçük yaşlarda sıkı bir Elvis Presley hayranı olan vaftiz oğlu, yaşı büyüyüp de ergenlik çağına geldiğinde bu ilgisini kaybetmekle kalmamış, kafasını güç bela telefonundan kaldırır ve insanlarla normal iletişim kurar hale gelmiş. Bu durum, aslında kendisinin de içinde bulunduğu sosyal medya ve telefon bağımlılığının ne boyutlarda olduğunu, ilişkilerin nasıl sunileştiğini ve artık organik olarak bireylerin bir şeyler paylaşmadığını fark etmesiyle ciddi bir araştırmaya yöneltmiş Hari’yi. Provincetown’da internetin, kablo TV’nin, yeni nesil telefonların olmadığı bir ev kiralamasıyla başlıyor hikâye.

Kitabın yarısına geldiğimde dehşete kapıldım. Kendi adıma değil, global olarak nasıl bir çılgınlığın ve manipülasyonun birer parçası olduğumuzu görünce insan ister istemez dehşete kapılıyor. Toplumsal duyarsızlaşma dediğimiz şeyin aslında toplumsal dikkat eksikliği olduğunu anladım kitabı okudukça. Neden pasifize olduğumuzu, neden önemli toplumsal olayların havada asılı kaldığını, neden ses çıkaramadığımızı, oturduğumuz yerden twit atmak ya da İnstagram postu paylaşarak “tepkimizi” gösterdiğimizi anladım okudukça.

İşte buz dağının görünen yüzü bu; peki bize etkisi nedir?

Bu konu üzerine yapılan yüzlerce araştırmaya göre kolektif dikkat aralığımızın azaldığı çıkmış ortaya. Herhangi bir konu ya da olaya toplumsal olarak odaklanabildiğimiz sürenin (dikkat süremizin) tespiti araştırılırken 130 yıldan biraz daha uzun bir zamandır, her 10 yılda konuların gündeme yerleşme ve gündemden düşme hızı git gide artmış.

Aslında çok büyük bir tehdit bu farkındaysanız.

Oteller yanar, insanlar ölür; depremler olur, insanlar ölür; toplum olarak bu felaketlerdeki sorumluları arayışımızın ya da tepki gösterişimizin kısa süre sonra havada kalması maalesef kolektif dikkat eksikliğinin de bir sonucu. “Unutmayacağız, unutturmayacağız” söylemleri, kolektif dikkat eksikliği veya odağın dağılması sonucu havada asılı kalıyor.

Kişisel olarak elimizin altındaki telefonlardan kurtulsak bile, en çekirdek toplumda ellerinden telefon düşürmeyen aile bireyleriyle bile dikkat hemen kayıveriyor.

Bir işe odaklandık diyelim ve bir uyaranla dikkatimiz dağıldı; tekrar konuya odaklanabilmemiz için en az 26 dakika gerekiyor. Odakta kalma süremizse bundan da kısa.

Kolektif manipülasyona nasıl maruz kalıyoruz?

Kolektif manipülasyona nasıl maruz kalıyoruz?

Harvard profesörü B.F. Skinner, 1930’larda tuhaf bir keşif yapar. Davranışçılık (behaviorism) ve Edimsel Koşullanma (operant conditioning) alanlarında çalışırken görmüş ki; neye dikkat göstereceğine serbestçe karar verir gibi görünen bir hayvanın, siz neye isterseniz ona dikkat göstermesini sağlamanın mümkün olduğunu keşfetmiş. Hayvanın odaklanma becerisini nasıl kontrol edebileceğini de şu örnekle açıklamış:

Bir güvercini kafese koyun ve acıkmasını bekleyin. Sonra kafese bir düğmeye bastığınızda içine yem bırakan bir yemlik koyun. Güvercinin önceden belirlediğiniz rasgele bir hareket yapmasını (kafasını sallamak ya da sol kanadını kaldırmak gibi) bekleyin ve tam o anda düğmeye basın. Sonra aynı hareketi tekrar yapmasını bekleyin. Bunu bir kaç defa yaptınız takdirde güvercin yem istediğinde sizin belirlediğiniz o rasgele hareketi yapması gerektiğini öğrenecek ve o hareketi sık sık yapmaya başlayacak. Doğru yönlendirdiğiniz takdirde, ödüllendirmeyi seçtiğiniz hareket güvercinin odağına yerleşecek.

Skinner bu ilkenin insan davranışlarının neredeyse tamamını açıkladığına inanıyor.

Seçimlerimizde özgür olduğumuza, neye dikkat göstereceğimize kendimizin karar verdiğine  ve karmaşık bir zihnimiz olduğuna inanıyoruz ya, işte bunların hepsi hikâye. Akıllı bir tasarımcının sizi istediği gibi programlaması mümkün. Skinner’dan onlarca yıl sonra  İnstagram ya da Twitter’ı tasarlayanların kafasında da aynı soru vardı: Kullanıcıları kalpler ve beğeniler yoluyla selfi çekmeye özendirsek, fazladan yem almak için kanadını açan güvercinler gibi saplantılı bir biçimde bunu yapmaya başlarlar mı? Yani şu anda yapılan şey, Skinner’ın esas tekniklerini alıp 2 milyar insan üzerinde uygulumak.

Çok ürpereceğiniz araştırmalar var.

Algı yönetimine kolektifte nasıl maruz bırakıldığımızdan, bize dayatılan ilişki formlarının değişiminden, yine bize dayatılan güzellik algısından, yeni model “ahlak” anlayışından, belki toplu histeri krizlerinin altında yatan sebeplerden, mutsuzluğumuzdan ve bu dikkat eksikliğinin ikili ilişkilerimize nasıl yansıdığından bahsediyor kitapta.

Narsizmin bir dikkat bozulması olduğunu düşünüyor Hari. İnternetsiz geçen bir kaç haftadan sonra çok acı bir şey fark etmiş; gördüğü ve yaşadığı şeyleri İnstagram ya da Twitter’da anlattığında alacağı beğenileri, takipçi sayısının artmasını ve ilgili yorumların hazzını düşünmeye başlamış.

“Bu tip cep mesajları, dünyanın “Seni görüyorum, duyuyorum” deme yollarıydı sanki: Sana ihtiyacımız var. Sinyale karşılık ver. Daha çok sinyal gönder. Şimdi sinyaller ortadan kaybolunca dünya bana, “Sen önemli değilsin” der gibiydi.” diyor kitabın bir yerinde. Bunun kendi romantik ilişki deneyimlerimize nasıl yansıdığını fark ettiniz mi? Tek bir kişinin beğenisi yetmiyor artık hiçbirimize. Birazcık ayrı fikirlerde miyiz, hoop, seninle aynı fikirde olacak yüzlerce takipçiden beğeni toplamak çok daha haz verici hale geliyor. Ve nasıl olsa seninle aynı fikirde olacak onlarca insan da bir menüde hazır duran yiyeceklere benziyor. Çaba, emek, dikkat vermek yok :)

Kitapta dikkat eksikliğinin bedellerinden sıkça bahsediliyor. Aynı anda birden fazla iş yapabilme becerimizle (multitasking) övünürken aslında yaptığımız işleri %30 kayıpla tamamladığımızı hiç fark etmediğimizden söz ediyor yine bambaşka bir araştırmayla.

Neler yapılabileceğiyle ilgili de bir yol haritası sunuyor ama buna ne kadar uyarız, ya da ne kadar uygulayabiliriz orası tartışılır.

Dikkat dağılmasına karşı akışta kalmaktan bahşediyor Hari. Nedir bu akışta kalma?

Dikkat dağılmasına karşı akışta kalmaktan bahşediyor Hari. Nedir bu akışta kalma?

Akışta kalma halini araştıran önemli bir bilim insanı olan Mihaly, bunu meditasyon yapan kişilerde görebildiğini söylemiş ama esas önemli olan, kendimizi kaptırıp gittiğimiz, yapmaktan keyif aldığımız ve o an için (o her neyse) onu yapmaktan başka hiçbir şey düşünmediğimiz zamanlardan bahsediyor. Mesela kaya tırmanışı yapan birinin tüm odağı ve konsantrasyonu tamamen tırmanmakta oluyormuş. “Akışın amacı akışı devam ettirmek; bir doruk veya ütopya aramak değil akışın içinde kalmak.” Bu temel bir içgüdü olabilir mi diye düşünmüş Mihaly ve buna “akış hali” adını vermiş. Yani yaptığımız şeye kendimizi kaptırıp benlik hissini tamamen kaybettiğimiz, zamanın ortadan kaybolur gibi olduğu, deneyimin kendisine aktığımız zamanlar.

Peki bu akış halini nasıl doğurabiliriz?

Çoğu insan akışın gevşeme yoluyla kolayca ulaşılabilir olduğunu düşünür oysa gevşemenin akış halini pek doğurmadığını keşfetmiş Mihaly. Bunun için temel üç ana bileşenden bahşediyor:

1- Akış hali için tek bir görevle meşgul olmanız diğer her şeyi kenara koyup tek bir şey yapıyor olmanız şart. Çoklu görevin akışı öldürdüğü ve aynı anda 2 - 3 şey yapmaya çalışan birinin akışına hiç ulaşamadığını keşfetmiş Mihaly

2- Sizin için anlam taşıyan bir şey yapıyor olmanız gerek çünkü biz bizim için anlam taşıyan şeylere dikkat gösterecek şekilde evrilmişiz.

3- Becerilerinizin sınırında duran ama ötesine geçmeyen bir şey yapıyor olmanın akış haline faydası oluyor. Sizin için çok kolay ya da becerinizin çok üstünde zor olan şeylerden çabuk vazgeçebiliyoruz.

Yani akışa ulaşmak için tek bir hedef seçmeniz, hedefinizin sizin için anlamlı olduğuna emin olmanız ve kendinizi becerilerinizin sınırına kadar zorlamaya çalışmanız gerekiyor.

Kitap tamamen bir araştırma kitabı değil, aynı zamanda bir gözlem ve özeleştiri kitabı. Okuması çok keyifli, samimi bir dille yazıldığı için sizi uzun araştırma metinleriyle sıkmıyor. Kitabın önemli cümlelerinin altını çizme alışkanlığınız varsa, bu kitapta neredeyse altı çizilmemiş sayfa kalmayacağını şimdiden söyleyeyim. Kolektif dikkat eksikliği için önce bireysel etkilerinden sıyrılmamız gerektiğini çok daha iyi anladım kitabı okurken. Zira değişim mikroda başlamazsa, makroya hiçbir etkisi olamaz.

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
3
0
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam