Torunlarımızın Sofrasındaki Tehlike Çanları: İklim Kanunu ve Sağlıklı Beslenme Endişesi!
Sevgili dostlar, bu güzelim vatanımızın geleceği beni derinden kaygılandırıyor. Paris İklim Anlaşması ve ardından gelen İklim Kanunu, yalnızca çevremizi değil, soframızdaki ekmeği, içtiğimiz suyu, kısacası torunlarımızın sağlıklı bir yaşam sürme ihtimalini bile derinden etkileyecek gibi görünüyor. Bu denli önemli kararlar alınırken, bizlerin, bu toprakların asıl sahiplerinin sesinin duyulmaması içimi acıtıyor. Kabul edilen kanunun yalnızca ceza ve yaptırımları içermesi kaygılarımı daha da büyütüyor!
TMMOB'un da belirttiği gibi, hazırlanan İklim Kanunu teklifinde iklimin kendisi adeta unutulmuş!

Teklifin içeriğine baktığımızda, karbon ticareti, yeşil büyüme ve net sıfır emisyon gibi kavramlar havada uçuşuyor. Peki, iklim değişikliğinin somut etkilerine, atmosferdeki o vahim olaylara karşı ne gibi gerçek, yapısal ve halkımızın yararına düzenlemeler var? İşte bu soru zihnimi kemiriyor…
Özel jetleriyle bu anlaşmalara giden liderlerin samimiyetine inanmakta güçlük çekiyorum. Dünyanın bir köşesinde bombalar patlarken sessiz kalanlar, söz konusu karbon ayak izi olunca neden bu kadar hassaslar? Acaba dünyanın bazı dev tekstil şirketlerinin hoyratça su tüketimi görmezden gelinirken, benim bahçemdeki çiçeğe verdiğim su mu dünyayı kirletiyor? Tarlamda buğday yetiştirirken mi kaynakları israf ediyorum?
Bu endişelerimi sizinle paylaşmak istedim. Lütfen siz de bu konuyu derinlemesine araştırın. Bu sadece bizim geleceğimiz değil, çocuklarımızın, hatta torunlarımızın sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı için de bir sorumluluk!
Sağlıklı Beslenme Kaygılarım ve Diğer Endişelerim

Milli İradenin Yok Sayılması ve Beslenme Özgürlüğümüz: Gelecek yüzyılımızı şekillendirecek böylesine kritik bir konuda halkımızın iradesinin hiçe sayılması kabul edilemez. Bu kararlar acaba bir avuç seçkinin çıkarları doğrultusunda mı alınıyor, yoksa milletimizin refahı mı düşünülüyor? Milli irade yerine paranın iradesine teslim olmaktan ve bunun beslenme tercihlerimizi bile etkileyecek olmasından endişeleniyorum.
Toprağımızın ve Sağlıklı Gıdaya Erişimimizin Tehlikesi: Atalarımızın bize emanet ettiği bu bereketli topraklar, bu anlaşmalarla nasıl bir geleceğe sürüklenecek? Çocuklarımız, doğal, yerel ve sağlıklı gıdalara ulaşmakta zorlanacak mı? Yerli üretimimiz, uluslararası tekellerin insafına mı bırakılacak? Çocuklarımızın gerçek et yiyemeyeceği, laboratuvar ürünü veya sentetik gıdalara mahkum kalacağı bir gelecek düşüncesi beni ürkütüyor.
Özgürlüğümüzün Kısıtlanması ve Beslenme Tercihlerimiz: 'Karbon ayak izi' bahanesiyle hayatımızın her alanına müdahale edilecek mi? Seyahat özgürlüğümüz, tüketim alışkanlıklarımız ve hatta beslenme tercihlerimiz bile kısıtlanacak mı? Sanki Dünya Sağlık Örgütü'nün (ki ben bu örgütün insan sağlığından ziyade sistemin çıkarlarını gözettiğini düşünüyorum) bize ne kadar izin verirse o kadar yaşayacağımız bir geleceğe doğru mu gidiyoruz?
Sanayimizin Geleceği ve Gıda Güvencemiz: 'Temiz enerjiye geçiş' adı altında sanayimiz nasıl bir dönüşüm geçirecek? Bu dönüşüm, işsizliğe ve ekonomik kayıplara yol açacak mı? Yerli sanayimiz, uluslararası rekabette nasıl ayakta kalacak? Sanayideki olası bir çöküşün, gıda üretimini ve dolayısıyla gıda güvencemizi nasıl etkileyeceğinden endişeleniyorum.
Doğanın Korunması ve Sağlıklı Gıda Kaynaklarımız: Sözde 'iklimi iyileştirme' çabaları, aslında doğamıza zarar verecek mi? HES'ler, RES'ler ve nükleer santraller gibi projeler, doğal güzelliklerimizi yok edecek mi? Doğayı korumak sadece kısıtlamalarla mı mümkün, yoksa sürdürülebilir ve doğal kaynaklarımızı koruyan çözümlerle mi? Unutmayalım ki sağlıklı gıdanın kaynağı da sağlıklı bir doğadır.
Vatanını seven bir birey olarak, sadece yaşanabilir bir çevre değil, aynı zamanda sağlıklı ve doğal gıdaya erişebilecekleri bir dünya bırakmak istiyorum çocuklarımıza ve torunlarımıza. Bu anlaşmaların ve kanunların, gelecek nesillerin hayatını her açıdan olumsuz etkilemesinden derin kaygı duyuyorum. Ulaştığım bilgiler, ABD'nin bu anlaşmadan çekilmesi ve pek çok ülkenin de benzer sinyaller vermesi, bu anlaşmanın ne kadar doğru temeller üzerine kurulu olduğu konusunda ciddi şüpheler uyandırıyor bende. Yeşilinin her tonunun var olduğu, mavi altının (suyun) kaynaklardan fışkırdığı canım ülkemin bu yanlış kararlar yüzünden zarar görmesinden korkuyorum. Bu yanlıştan dönmek için hep birlikte ne yapabiliriz, düşünmeliyiz!
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!