Görüş Bildir
Haberler
Türker Toker Yazio: Çoktan Seçmeli Sınavla Kariyer Olmaz!

etiket Türker Toker Yazio: Çoktan Seçmeli Sınavla Kariyer Olmaz!

Türker Toker
08.08.2022 - 14:18

Milli Eğitim Bakanlığı uzun zamandır Türkiye’de öğretmenlerin hem özlük yönünden güçlenmelerinin hem de mesleki gelişimlerine önem vermelerinin yolunu açan bir kariyer sistemi kurgulamaya çalışıyor. Geçmiş bakanlar döneminde de benzer uygulamalara yönelik çalışmalar yapıldı. Temelde halis niyetlerle yola çıkılan ve ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARINA HİZMET düsturuyla yapılan bir çalışma olsa da bahsi geçen konu öğretmen camiasında ciddi bir tepki yaratmıştır.

İçeriğin Devamı Aşağıda
Reklam

Öncelikle şunu belirtmek isterim; eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında çalışan öğretmenlerin klasik memur çalışma performansının dışında olmaları, sürekli yeniliğe ve gelişime açık olmaları sadece dışarıdan bakanların değil camianın kendisinin de temel beklentisidir.

Öncelikle şunu belirtmek isterim; eğitim-öğretim hizmetleri sınıfında çalışan öğretmenlerin klasik memur çalışma performansının dışında olmaları, sürekli yeniliğe ve gelişime açık olmaları sadece dışarıdan bakanların değil camianın kendisinin de temel beklentisidir.

Neticede okullarımız devletin istihdam ettiği diğer memurlar gibi rutin işlerin yapıldığı kurumlar değildir. Bu kurumlarda görev yapan öğretmenlerden toplum olarak en önemli talebimiz 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun ilk üç maddesinde bahsi geçen bireyleri yetiştirmeleridir. Bu da aklın ve bilimin ışığında bir öğretmenlik meslek hayatı ile mümkün olacaktır.  Bir eğitim bilimleri akademisyeni olarak aslında konunun kariyer bölümü eğitim yönetimci akademisyenlerinin doğrudan katkı sağlamaları gereken bir alan olsa da çok az kariyer kısmına ağırlıklı olarak da işin ölçme ve değerlendirme boyutuyla ilgili tarafıma birkaç kelam etme zorunluluğu doğmuştur. 

Türkiye’de son çıkan kadük kalmış kanuna kadar öğretmenlerin özelde tabi oldukları ve bağımsız olarak özlüklerini ortaya koyacak bir meslek kanunu bulunmamaktadır. Son çıkan kanun ise beklentileri karşılayamamıştır. Hepimizin hemfikir olduğu konuların başında mesleğe giren öğretmenlerin çalışsalar da çalışmasalar da aynı maaş, aynı izin, aynı kurumsal imkanlarla mesleğe devam ettikleri konusu gelmektedir. Bundan da en çok şikayet edenler özellikle görece daha fazla emek verdiklerini düşünen öğretmenlerdir. Tabi konu Batı’da bu ve benzeri mesleklerde iş garantisi olmadan, yıllık sözleşmeler yapılarak öğretmen istihdamının sürdürülmesi yoluyla öğretmenin performansının yıllık nesnel performans kriterleri kullanılarak ölçülmesi yoluyla çözülmektedir. Ancak iş garantisi konusu Batı’daki haliyle ülkemizin sosyal, kültürel ve siyasi iklimine uygun olmadığından tartışmaya dahi açık değildir. Türkiye’de iş garantisi zorunludur ve olmalıdır.

Bununla beraber iş garantisinin yaratmış olduğu miskin bir iklim de tüm kamu kurumlarında göze çarpmaktadır. Benzer bir durumun öğretmenlik mesleğinde de yansımalarının olduğuna sanırım hiçbirimiz itiraz etmeyiz. Eğitim bir toplumun temel ilerleme, gelişme, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan müreffeh bir toplum haline gelmesine yapı taşı olan en önemli kamu hizmetlerindendir. Hatta toplumun her kesimine hitap ediyor olması, her meslek grubunun öğretmenlerin tezgahından geçiyor olmaları nedeniyle en önemlisidir de denilebilir. İşte bu sebeple öğretmenlik mesleğinin çağın gerektirdiği yenilikçi, ilerlemeci, aydın ve gelişime açık bir kurguda ilerleyebilmesinin temel yolu özlük hakları ile mesleki gelişimi ilintilendirildiği bir kariyer basamağı yapısını zorunlu kılmaktadır. Daha çok çalışanın daha fazla özlük hakkına sahip olduğu bir kariyer basamağı sistemi tüm öğretmenlerin destekleyecekleri bir sistem olacaktır.

İşin kariyer kısmı ile ilgili görüşlerim kısaca bu minvalde olmakla beraber hepimizin aklında benzer bir soru bulunmaktadır: Daha çalışkan, daha bilgili, daha gelişime ve yeniliğe açık, daha aydın, kısacası çocuğun yani öğrencinin üstün yararına daha fazla hizmet eden öğretmenin daha iyi özlüğe sahip olduğu bir kurguyu nasıl sağlayabiliriz?

İşin kariyer kısmı ile ilgili görüşlerim kısaca bu minvalde olmakla beraber hepimizin aklında benzer bir soru bulunmaktadır: Daha çalışkan, daha bilgili, daha gelişime ve yeniliğe açık, daha aydın, kısacası çocuğun yani öğrencinin üstün yararına daha fazla hizmet eden öğretmenin daha iyi özlüğe sahip olduğu bir kurguyu nasıl sağlayabiliriz?

Milli Eğitim Bakanlığının önerdiği ve uygulamaya koyduğu son sistemin 2 temel öngörüsü bulunmakta:

1. Kıdem

2. Bilgi

Kıdem

Sahada akademisyenler tarafından yapılmış bir çok çalışma öğretmen mesleki kıdeminin öğrencinin sosyal, kültürel ve akademik gelişimlerine olumlu yönde katkı sağladığına dair bulgular sunmaktadır. Zaten basit bir mantıkla herhangi bir işte tecrübenin yapılan işe doğrudan ve olumlu bir etkisi olduğu konusunda hemfikir olabiliriz (Öğretmenler odalarında karşılaştığımız bazı istisnalar bilimsel sonuçlar ortaya koymak açısından yeterli değildir.). Ancak bunun 10 yıl, 20 yıl olarak akademik bir temele oturmadan düzenlenmiş olması öğretmenler arasında doğru bir yöntem olmadığına yönelik bir algı oluşturmuştur. Yapılan akademik çalışmalar kıdemde 5-10 yıl arası bir çalışma süresinin ön plana çıktığını göstermektedir. Bu haliyle denklemdeki kıdem değişkeninin  güvenirlik ve geçerliğinin yeterli derecede olmadığını söyleyebiliriz. Her ne kadar kıdem oldukça önemli olsa da 10 ve 20 yıl gibi uzun süreler cezbedici olmaktan uzak kalmaktadır.

Bilgi

Bakanlığın çalışmasında öğretmenlerin en çok şikayet ettikleri konu bilgi düzeyini ölçen çoktan seçmeli bir sınavın olmasıdır. Bakanlık bu nokta en adil çözümün çoktan seçmeli bir sınav olduğu konusunda diretmektedir. Yukarıda iş garantisi konusunda bahsi geçen ülkemizin sosyal, kültürel ve siyasi iklimine uygunluk konusu bu noktada yeniden gündeme gelmektedir. Olaya bu çerçeveden bakıldığında sınav ilkel ancak adil bir çözüm önerisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Baştan söylemek gerekir: bakanlık bu konuda bir derece haklı olmakla birlikte eleştiri getirdiğim nokta bunun kıdem ile birlikte tek kriter olmasıdır.  Bunula birlikte bakanlık ilgili sınav konusunda çevrimiçi zorunlu bir eğitim düzenlemiş ve sınava hazırlık için bir e-kitap yayınlamıştır. Ancak temelde yine aynı soru karşımız çıkmaktadır: Bu sınav daha çalışkan, daha bilgili, daha gelişime ve yeniliğe açık, daha aydın, kısacası çocuğun yani öğrencinin üstün yararına daha fazla hizmet eden öğretmeni  seçebilmekte midir? Dahası bilmek uygulayabilmek anlamına gelir mi? 

Türkiye bilindiği üzere bir sınav cennetidir. Bunun nedeni kültürel kodlarımızda bulunan daha doğru ölçme yöntemlerinin torpil, rüşvet, nepotizm gibi kavramlar yoluyla istismara açık olmasıdır. Bundandır ki aynı sınav ve puan türüyle hem doktor hem mühendis hem öğretmen hem de optisyen seçiyoruz. Daha kötüsü bu meslek gruplarındaki temel yeterlilik seviyesi tamamen arz talep ilişkisi ile ortaya çıkıyor. Örneğin doktorun matematik öğretmeninden daha fazla matematik doğrusunun olması gerekiyor. Her ne kadar bakanlık adil bir ölçme sistemi önerse de bilgi uzmanlığın önemli bir bileşeni olmakla beraber tam anlamıyla doğru yordayıcısı olmaktan uzak bir hale dönüşüyor. Öğretmen kariyer sisteminde de öğretmenlerin temelde karşı çıktıkları sorun tam olarak bu şekilde karşımıza çıkıyor.

Diyelim ki MEB doğrusunu yapıyor. O zaman uygulamak istenilen sınava bilimsel açıdan yaklaşmak gerekir.

Diyelim ki MEB doğrusunu yapıyor. O zaman uygulamak istenilen sınava bilimsel açıdan yaklaşmak gerekir.

Ölçme ve değerlendirme açısından bir sınavın sahip olması gereken üç temel özellik bulunmaktadır:

• Geçerlik

• Güvenirlik

• Kullanışlılık

Avamın anlayacağı dilden konuşacak olursak sınavın amacına hizmet etmesi geçerlik, hatasız ölçme yapıyor olması güvenirlik, ekonomik, puanlanabilir ve uygulanabilir olması ise kullanışlılık anlamına gelmektedir. Bu noktada her türlü sınavın olmazsa olmazı GEÇERLİK yani AMACA UYGUNLUKtur diyebiliriz. Yani sınavın gerçekte ölçmeyi amaçladığı nitelik ile benzer bir kurguda olması zorunluluktur. Eğer siz mutlak ölçüt kullanarak kişilerin mesleki anlamda hangilerinin uzman, hangilerinin başöğretmen olacaklarına karar verecekseniz yaptığınız sınavın da doğrudan buna hizmet etmesi beklenmektedir. Çoktan seçmeli, bilgi temelli, ezbere dayalı bir sınav kurgusu bahsi geçen nitelikleri ölçmekten uzak olacaktır. Benzer şekilde basitçe HATASIZ ÖLÇME anlamına gelen GÜVENİRLİK konusu ise son yaşanan ÖSYM sınav skandalından dolayı benzer şekilde öğretmenler arasında tartışma yaratmaktadır. Hiç de azımsanmayacak sayıda öğretmen sosyal medyadan buna dair endişelerini dile getirmektedir. Dahası zaten geçerliği düşük olduğu yerde güvenirliğin konuşulması çok teknşk bir detay olarak kalmaktadır. KULLANIŞLILIK ise Türkiye’de yapılan sınavlarda en çok uyulan ölçme ilkesidir. Çoktan seçmeli sınavlar yapıları itibariyle uygulanabilir, kolayca puanlanabilir ve diğer yöntemlere göre ekonomiktirler. Onun için MEB’in yapacağı sınavın kullanışlılık açısından bir sorun teşkil etmediği söylenebilir.

Sonuç olarak çoktan seçmeli sınav kurgusu hem teknik açıdan hem de sahanın çekinceleri düşünüldüğünde doğru bir yöntem olarak karşımıza çıkmamaktadır. Uzmanlığın önemli bir kısmı bilgi olmakla birlikte bu bilginin sınıfın içerisine etki edip etmediği konusu tartışmalıdır. Her ne kadar yerine ikame edilmesi gereken kariyer sistemi konusunda eğitim yönetimci hocalara kulak vermek gerekse de basitçe ölçme değerlendirme açısından bir kaç şey söylenebilir:

- Öğretmenleri ölçmek için öğrenme yerine öğrenmek için ölçme kurgusuna zorlamak gerekir. Ölçmek için öğrenmeye zorladığımızda öğretmen bilgiyi sadece ezberleyen konumunda kalacaktır. 

- Mesleki gelişim ve kariyerin nasıl tanımlandığına akademik çerçevede bakmak ve doğru tanımlamak gerekir. Bu tanımlama ilgili ölçme kurgusunun da temeli olacaktır. Eğitim camiası olarak üzerinde düşünmemiz gereken temel konu uzman ve başöğretmen kavramlarının doğru tanımlanması olmalıdır. Bu sayede yapılacak sınavların alt yapısı daha iyi hazırlanabilir.

- Nasıl bir ölçme kurgusu ortaya konulursa konulsun akılda tutulması gereken iki temel nitelik AMACA UYGUNLUK (geçerlik) ve HATASIZLIK (güvenirlik) olmalıdır. Bu iki özellik ölçmenin olmazsa olmazlarındandır.

- Son olarak özlük ve kariyer ilişkisinin algısını zorlama hale getirmemek gerekir. Öğretmende “Üç kuruş para verecekler onu da vermemek için ellerinden geleni yapıyorlar!” algısı oluşturmak tartışmayı siyasi bir boyuta da taşıyarak eldeki bulgurdan da olmaya neden olabilir. Bu konu tamamen eğitim camiası tarafından bilimsel ve çocuğun üstün yararına hizmet etme çerçevesinde tartışılmalıdır.

Instagram

Twitter

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda
Reklam
BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
2
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda
Reklam
ONEDİO ÜYELERİ NE DİYOR?
Yorum Yazın