Galatasaray Lisesi’nin ardından Askeri Mühendislik Okulu’nu bitiren Selim Sırrı Tarcan, İzmir’de beden eğitimi öğretmenliği yapmaya başlar. O dönemde eline geçen tüm spor kaynaklarını inceleyen Selim Bey, tenis, güreş, yüzme başta olmak üzere birçok spor dalıyla ilgilenir.
İzmir'deki öğretmenlik görevinin ardından İstanbul'a dönen Tarcan, Büyükada'da yaşayan Galatasaray Lisesi Fransızca öğretmeni Mösyö Juery ile arkadaş olur. Bu vesileyle, 1907 yazında Uluslararası Olimpiyat Komitesine (IOC) yeni üyeler kazandırmak amacıyla dünya turuna çıkan modern Olimpiyatların kurucusu Baron Pierre de Coubertin ile tanışır.
Coubertin, Tarcan’a Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti'ni kurmasını önerir, ancak o dönemde cemiyet kurmak yasak olduğu için Tarcan bu teklife olumlu yanıt veremez. Bunun üzerine Coubertin, Tarcan’ı temsilci olarak görevlendirir. Tarcan, kendisi öğretmen olduğu için cemiyetin başkanlığına gazeteci Ahmet İhsan Tokgöz'ü uygun görür ve kısıtlı imkanlarla çalışmalara başlarlar. Ancak, Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti kurulsa da faaliyetlerini gerçekleştirecek bir bütçesi yoktur. Bu sebeple 1912 Stockholm Yaz Olimpiyatlarına katılabilmek için sponsor arayışına girerler.
Selim Bey, belki de Türkiye'deki ilk sponsor bulma girişimi sayılabilecek bir yöntemle dönemin önde gelen gazetelerine 'Sporseverler ve Yardımseverler aranıyor' şeklinde ilanlar verir. Sponsor bulunamaz fakat Ermeni asıllı iki genç sporcu, Mıgırdiç Mıgıryan ve Vahram Haret Papazyan, Olimpiyatlara katılmak için başvuruda bulunur. Bu iki genç sporcu, Selim Bey’den gerekli evrakları alırken, kendi imkanlarıyla İsveç’e gitmeleri gerektiğini öğrenirler. İstanbul’un ilk atletizm ve jimnastik kulübü olan 'Raffi'nin kurucusu Mıgırdiç Mıgıryan maddi olarak daha iyi durumda olsa da arkadaşı Papazyan'ın acilen kaynak bulması gerekmektedir.
O dönemde Bebek'te gazete bayisi olan babasına yardım eden Papazyan, bir yandan harçlık biriktirirken bir yandan da gazete teslimatlarına yardımcı olarak bir nevi antrenman yapar. Ancak burada biriktirdiği harçlıklar Stockholm için yeterli olmaz. Bu sebeple İstanbul’daki çeşitli semtlerde şubeleri bulunan ve üyesi olduğu Ardavast Kulübü’ne başvurur. Kulüp yöneticileri bu isteği olumlu karşılar ve Arnavutköy’deki bir Rum Tiyatrosu’nda bir gece düzenlenir. Bu gecede bizzat Vahram Papazyan da rol alır. Buradan sağlanan para ve biriktirdiği harçlıklarla Papazyan’a Stockholm için gidiş-dönüş bileti alınır.