Görüş Bildir
article/comments
article/share
Haberler
Ülkemin Beni Sevmemesine Dayanamıyorum

etiket Ülkemin Beni Sevmemesine Dayanamıyorum

Bu cümleyi okurken bile belki bir şeyler canlanmıştır içinizde. Birkaç saniyeliğine durup düşündünüz mü? Herkesin vardır böyle hissettiği bir anısı: bir hastane koridorunda beklerken, belediye otobüsünde balık istifi sıkışırken ya da bir doğal afet sonrasında günlerce yardım bekleyenler için ağlarken…

İşte o anlar, insanın hem birey hem de bir ülkenin vatandaşı olarak kendini en yalnız hissettiği anlardır. Oysa ülkemiz, evimiz gibi olmalı, değil mi? Bizi koruyan, kollayan, varlığımızı önemseyen bir sistem… Ancak bazı yerlerde, bu 'ev' duygusu yerini tarifsiz bir boşluğa bırakır. Bugünlerde burada olduğu gibi.

İçeriğin Devamı Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Sen sadece bir istatistiksin!

Sen sadece bir istatistiksin!

Görsel: faynstudio

Sorun burada başlar aslında. Olay sadece bir vatandaş olarak hak ettiğiniz hizmeti alamamak değildir. Daha derinde, bir varoluş krizine dönüşür bu. Ülkede yaşanan aksaklıklar, adaletsizlikler ya da insana verilen değersizlik hissi, zamanla kendi değerinizi de sorgulamanıza neden olur. “Bu kadar kötü bir düzende doğmuş olmak benim suçum mu?” diye düşünürsünüz. Öyle bir noktaya gelirsiniz ki kendi hayatınıza bile şüpheyle bakmaya başlarsınız. “Ben neden buradayım?” sorusu çınlar durur kulaklarınızda.

Bir ülkenin vatandaşı olmak, yalnızca kimlik kartınızda yazan bir bilgi değildir. Bu, aynı zamanda o ülkeye aidiyet duymayı, onun size verdiği değer üzerinden kendi varlığınızı anlamlandırmayı içerir. Ancak bu değer, sadece anayasada yazan haklarla sınırlı kalıyorsa, pratikte yok sayılıyorsa, işte o zaman insanın içindeki değersizlik duygusu büyür de büyür.

Doğal bir felaket sonrası günlerce enkaz altında yardım beklerken dünyanın başka yerlerindeki benzer olaylarda insanların birkaç saat içinde kurtarıldığını görmek…

Kendi ülkenizde adalet ararken adaletin parası olanlara çalıştığını fark etmek…

Sağlık hizmetine erişiminiz kısıtlıyken başka ülkelerde temel bir hakkın bile nasıl bir özenle korunduğunu izlemek…

Tüm bunlar insanın yalnızca hayal kırıklığı değil aynı zamanda derin bir değersizlik hissine kapılmasına da yol açar. Çünkü bir noktadan sonra şunu anlarsınız: Bu sistem sizin varlığınızı önemsemiyor. Size verilen mesaj açıktır: “Sen sadece bir istatistiksin.”

Sistemin sadece bireysel sorunlarını çözmeye çalışan bir topluluk oluşturma hayali

Bir Norveç vatandaşı, devletinin her an yanında olduğunu bilir. Sağlık sistemi aksasa bile çözüm için bir mekanizma olduğunu hisseder. Bir Japon vatandaşı, deprem sırasında yetkililerin hazırlıklı olduğunu bilerek yaşar. Peki ya Türkiye? Biz, her kriz anında önce sosyal medyada organize olup kendi yaralarımızı sarmaya çalışırız. Çünkü başka bir çıkış yolu olmadığını biliriz. İşte bu, bir ülkenin vatandaşı olmanın insanı değersiz hissettirdiği yerdir.

Sürekli kriz, güvensizlik ve ihmal ortamında yaşayan bir toplumda bireyler, zamanla tükenmişlik sendromuna kapılır. Değersizlik hissi, özsaygının yerle bir olmasına neden olur. İnsan, yalnızca hayatta kalmaya odaklanır ve daha fazlasını istemek cesaret ister hale gelir. Bu, tam da sistemin istediği şeydir aslında: Sorgulamayan, sadece kendi bireysel sorunlarını çözmeye çalışan bir topluluk.

Türkiye gibi deprem kuşağında olan bir ülkede, enkaz altında kalma korkusu belki de hepimizin bilinçaltına işlenmiş bir melodramdır. Ancak bu melodram, gerekli önlemler alınmadığında trajediye dönüşür. Yıkılan binalar, kaybolan hayatlar, yapılan 'denetimlerin' göstermelik olduğu gerçeği... Kendinizi nasıl değerli hissedebilirsiniz ki? Bu topraklarda hayatta kalmak bile başlı başına bir başarı!

Gelelim doğum oranı yüksek güzel ülkemizin sus pus olduğu diğer olaya: Yenidoğan Çetesi. Yeni doğmuş bir bebek, hayatın mucizesi değil midir? Ama Türkiye’nin gündemine düşen yenidoğan çetesi haberiyle bu mucize bir kâbusa dönüştü. İnsan, nasıl olur da böylesi savunmasız varlıkları suistimal eder? O an anlarsınız ki sizin hayatınız da doğumunuz da varoluşunuz da bu düzende pek bir anlam ifade etmiyor. Ve sonra bu değersizlik, bir zincirleme psikolojik çöküşe dönüşüyor.

Bugün bir yangın anlattı fazlalık olduğumuzu

Bugün bir yangın anlattı fazlalık olduğumuzu

Fotoğraf: BBC

Sadece doğa değil, umutlarımız da yanıyor bu ülkede. Kartalkaya’da çıkan yangın, sadece ağaçları değil o ormanda yürüyen çocukluğumuzu da küle çevirdi. Sistemin bizi hiçbir şekilde önemsemediğini çığlıklarla anlattı. Avrupa’da böylesi bir yangın çıksa devlet her anını şeffaf bir şekilde halkla paylaşırdı. Biz? Biz yalnızca birer istatistiğiz. Birkaç kafa, birkaç ses…

Siz kendinizi bu ülkenin bir parçası mı fazlalığı gibi mi hissediyorsunuz? Benim cevabım belli çünkü ülkemin beni sevmemesine dayanamıyorum.

Instagram

X

LinkedIn

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda chevron-right-grey
Reklam

Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!

category/test-white Test
category/gundem-white Gündem
category/magazin-white Magazin
category/video-white Video
category/eglence BU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
4
1
0
0
0
0
0
Yorumlar Aşağıda chevron-right-grey
Reklam