Umut Nur Sungur Yazio: Sanat Paylaşmak İçindir
Başınıza bir şey geldiğinde ilk yaptığınız şey nedir? Hemen eşinizi, anne/babanızı, kardeşinizi, kendinizi yakın hissettiğiniz kişiyi arayıp, durumu anlatır, paylaşır mısınız? Eğer ben pek paylaşmam diyenlerdenseniz o zaman şunu sormak isterim; mutluluk veya başarı paylaşılmazsa, nasıl çoğalır, duygu ve düşünceler dile getirilmezse, nasıl anlaşırız, yeni fikirler paylaşılmazsa, nasıl fayda yaratabiliriz, anılar, yaşanmışlıklar anlatılmazsa, gelecek nesile ne aktarabiliriz, sorumluluklar, sorunlar, üzüntüler paylaşılmazsa, o yükü nasıl taşıyabiliriz?
Paylaşmak; bölüşmek, katılmak, kimimiz için bazen belki bir şeyin parçası olmaktır.
Günümüz yaşam şartları düşünüldüğünde hepimiz zaman fakiri olduğumuz için belki de en zor olan da bu!..
Akan Zaman (2021)- Umut Nur Sungur
Dünyadaki yolculuğumuzun hepimiz için daha anlamlı, huzurlu ve keyifli olması aslında bizim elimizde. Paylaşmak insan olmanın, insan kalabilmenin, var olmanın ve anlamın özü değil mi? Paylaşmak bize tecrübe, bilgi, yeni fikir, düşünce ve bakış açıları kazandırıp bizi zenginleştirmez mi? Bir deneyimi paylaşmak, hem paylaşanın hem de paylaşılan kişinin hayatına yeni bir tat, yeni bir anlam katmaz mı?
Dünyada en çok okunanlar listesinde her zaman yer alan “Küçük Prens” adlı kitabın yazarı Antoine De Saint Exupery'nin dediği gibi, “Ekmeğin paylaşılması, ekmekten daha tatlıdır”. Yaşam dediğimiz yolculuk biz paylaştıkça daha anlamlı ve tatmin edici olabilir.
Pek çok sanat biçimi birkaç kişinin bir araya gelerek gerçekleştirdiği ve ister üretim sürecinde, ister izlenme esnasında olsun paylaşılan bir etkinliktir. Doğası gereği insan, bağlantı aramaya, bağ kurmaya meyilli olduğu için de bize bağ kurma imkanı sunan sanata hep ilgi duymuştur. Çoğumuz bir sanat eserini izler, okur, dinlerken, kolektif bir zevk, takdir, neşe, hüzün hissetmiş, diğer izleyici veya katılımcılarla bağ kurma deneyimini ve bir şeyleri paylaşma hissini yaşamışızdır.
Bu bağlamda sanat da sanatçıyı izleyicisiyle buluşturmaya hizmet eder.
Sanatçılar resimlerini sergilerken, konser verirken ya da dans koreografilerini gerçekleştirirken satış yapmakla ilgili değildirler, onlar üretimlerini paylaşmakla ilgilidirler. İzleyicilerin eserlerini yakından izlemeleri veya merakla bakmaları sanatçıya kendini iyi hissettirir. İzleyicinin merakı ve soruları aracılığıyla fark edilen ortak duygu ve deneyimlerin paylaşılması ile iki taraf birbirine yakınlaşır ve esere yüklenen anlam ve değer büyür. Sanat üzerinden kurulan bağlar da kolay kolay kaybolmaz ve unutulmaz.
Ancak sanatçının eserini, başkalarının zevk alması ve zenginleşebilmeleri için paylaşması cesaret ister. Sanat kendini açmaktır. Sanat bizim yerimize konuşabilir, duygularımızı aktarabilir, korkularımızı paylaşabilir. Sesimiz yeterince yüksek çıkmasa da, ulaşması gereken yere ulaşmasa da, kimse o an bizi dinlemiyor, yapmaya çalıştığımız şeyi anlamıyor olsa da sanat misyonumuzun yazılı kaydıdır. O an olmasa da yarın bu yazılı kaydın değerini, aktarmak istediğini ve anlamını kavrayacak insanlar olacaktır. Bu dünyanın yaratıcılığını kullanan, üreten ve paylaşan insanlara ihtiyacı olduğunu unutmamalıyız.
Bir an durup düşünelim, şair o çok sevdiğiniz şiiri yazıp, paylaşmasaydı, senarist tekrar tekrar izlediğiniz filmin senaryosunu çekmecesinden çıkarıp paylaşmasaydı, ressam her gün karşısına geçip baktığın ve taa derinlerde hissettiğin o duyguyu sana yaşatan tablosunu tamamlayıp dünya ile paylaşmasaydı nasıl bir yaşamımız olurdu?
Peki, ya sen yaşadığın duyguları, güzellikleri, deneyimleri yakınlarınla paylaşamasaydın bu deneyimlerin sana hissettirdikleri üzerinden zaman geçtiğinde bile hala güçlü ve tatmin edici olabilir miydi?
Sanatçılar eserlerini kendilerine saklarlarsa, bakış açılarını dünya ile paylaşmazlarsa veya bu eserler kimsenin girmediği kapalı odalarda tutulursa sanatın insan ırkını zenginleştirebilme gücü ve amacı gerçekleşememiş olur. Nasıl ki sözlü olarak halk arasında dilden dile, nesilden nesile aktarılan hikaye ve destanlar bazen bir geleneği yaşatıyor, bazen bir kültürel değeri aktarıyor, bazen de öğüt veya ders veriyorsa, sanat da paylaşılarak amacına ulaşabilir. Elbette yine de bazı sanatçılar kimi çalışmalarını kendi stüdyolarında, bazı koleksiyonerler de kimi eserleri kendi özel koleksiyonlarında tutmayı tercih edebilirler. Bu durumda belki de şunu hatırlatmak gerekir; sanat bir iletişim biçimidir, monolog ise etkili bir iletişim değildir.
Hayatı, sanatı ve dünyanın sunduklarını zarafetle paylaşabildiğimiz günlere…
Yorum Yazın