Basit bir örnekle anlatmaya çalışalım:
Meslek hayatı boyunca binlerce MR (manyetik rezonans) değerlendiren bir radyolog hayal edin. Bu meslektaşımızın esas uzmanlık alanı karaciğer MR’ı olsun. Bu sanal meslektaşımız her gördüğü yeni bir MR’da, daha önceden aldığı eğitimi, tecrübesini ve raporladığı binlerce MR’dan edindiği bilgiyi kullanır değil mi? Bir de bilgisayar düşünün, yapay zekâ sayesinde bu meslektaşımızın gördüğü binlerce MR hastasının her bir detayını sayılarıyla tarihleriyle, aklınıza gelebilecek tüm detaylarıyla her an aklında tutuyor olsun.
Hasta:
35 yaşında , 10 yıldan fazla süredir günde bir paket arası sigara içen, üç doğum yapmış, 2 cm’den küçük çapta, iyi huylu karaciğer tümörüne sahip 75 kg, 1.60 cm, şeker hastalığı olmayan ama tansiyonu yüksek, meslek hastalığı riski olmayan, bir kız kardeşi olan ama babasında kalp hastalığı olmayan kadın hasta... Liste uzar gider.
Beyniniz durdu değil mi? Şimdi lütfen üstteki cümleyi tekrar okumadan detaylardan hangileri aklınızda kaldı bir düşünün. İşte yapay zekânın farkı, bu soruya cevap olarak 'İsteğinizi anladım, şu ana kadar bu şekilde gördüğümüz 213 hasta var.' demesi ile başlıyor. Bu şekilde bir veriyi birkaç saniyede ön hazırlık yapmadan tekrarlanabilir olarak ürettiğini düşünün. İnsan beyninden, hafızasından, bilgiyi işleme kapasitesinden çok çok daha büyük bir analiz imkanından bahsediyoruz. Üstelik her yeni eklenen bilgiyi katlayarak havuzunu geliştiriyor.
Tıpta yapay zekâ kullanımı biz profesyoneller için gerçekten çok heyecan verici. Google Sağlık Grubunun kullandığı şeker hastalıklarında retina (göz dibi) sağlığı taraması, yapay zekâ ile yoğun bakım hastalarında sepsis dediğimiz ölümcül olabilen tablonun gelişimini hekimlerden erken fark etmesi/uyarı vermesi, tam kan isteyip hepsi normal dediğimiz hastaya tüm değerlerini oranlayıp lösemi riski vermesi…
Gelin benim de çok ilgimi çeken başka bir örnekle devam edelim:
İngilizcesi ‘vocal biomarker’ Türkçesi ‘ses biobeliteci' olan sistem. Hepimizin kullandığı çağrı merkezlerini düşünün. “Merhaba Bora Bey, sizi sesinizden tanımamızı ister misiniz?” diye başlayan soruyu duymuşsunuzdur. Burada amaç sizin ses dalganızın (insan kulağından çok daha hassas ve detaylı şekilde) analizini yaparak bir dahaki sefere “Bora Bey çağrı merkezimize hoş geldiniz.” demek (iyi niyetli ellerde amaç bu tabii ki). Öteki taraftan, biliyoruz ki Parkinson hastalarında ilerleyen dönemlerde konuşma bozuklukları olabiliyor. Ben 5.000 Parkinson hastasının sesini bilgisayara dinletir ve derin analiz yaparsam bir sonraki aşamada olay şuraya varıyor: Bugün çağrı merkezimizi Mehmet Bey aradı, ses dalgalarında Parkinson benzeri bulgular var. Henüz Mehmet Bey’in hiçbir şikâyeti yok, Parkinson tanısı yok ama hastalık bulgusu var! Erken tanı belki Mehmet Bey’in ileriki Parkinson sürecini çok daha etkin yönetmeye imkân sağlayacak.
Örnekler pek çok ve bazen ürkütücü.