Eğitimcilerin ve toplumun gözünde ağırlıklı olarak sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmişliğin temelinde güçlü bir eğitim sistemi vardır. Bu düşüncenin arkasındaki ana nedenler:
● Birey Gelişimi: Güçlü bir eğitim sistemi, bireylerin bilgi, beceri ve yeteneklerini geliştirmelerine olanak tanır. Eğitim, bireylerin kişisel ve mesleki potansiyellerini gerçekleştirmelerine yardımcı olur.
● İnsan Kaynakları: Eğitim, bir ülkenin en önemli insan kaynağını oluşturur. Nitelikli ve eğitimli bir iş gücü, ekonomik kalkınma ve rekabet avantajı sağlar.
● Toplumsal Uyum ve Katılım: Güçlü bir eğitim sistemi, bireylere toplumsal değerleri, etik normları ve demokratik vatandaşlık bilincini öğretir. Bu da toplumsal uyumu ve demokratik katılımı destekler.
● Teknolojik İlerleme: İleri düzeyde bir eğitim sistemi, teknolojik yeniliklere ve bilimsel ilerlemeye öncülük edebilir. Bu da ekonomik ve sosyal gelişmeyi destekler.
● Sosyal Eşitsizliği Azaltma: Eğitim, sosyal eşitsizlikleri azaltma potansiyeline sahiptir. Eğitim, fırsat eşitliği sağlar ve toplumdaki çeşitli grupların daha iyi bir geleceğe ulaşmasına katkıda bulunabilir.
● Kültürel Zenginlik: Güçlü bir eğitim sistemi, kültürel anlayışı artırabilir ve toplumun çeşitliliğini zenginleştirebilir. Eğitim, kültürler arası anlayışı teşvik ederek toplumsal uyumu destekler.
● İnovasyon ve Yaratıcılık: Eğitim, öğrencilere eleştirel düşünme, problem çözme ve yaratıcı düşünme becerileri kazandırabilir. Bu da inovasyonu teşvik eder ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunur.
● Ekonomik Rekabet Gücü: Güçlü bir eğitim sistemi, bir ülkenin ekonomik rekabet gücünü artırabilir. Nitelikli iş gücü, yüksek katma değerli üretim ve hizmetleri destekler.
Bu nedenlerle, birçok toplum ve eğitimciler, güçlü bir eğitim sisteminin sadece bireylerin değil, aynı zamanda toplumların ve ülkelerin genel gelişmişliğinin temeli olduğuna inanır.
Bununla birlikte bu sayılanlar üzerinde eğitim sistemlerinin katkısı verilerle, bilimsel çalışmalarla desteklenmeyen ya da desteklense bile çalışmanın yapıldığı ülkenin genel gelişmişlik düzeyi düşünüldüğünde bile nedensellik ile ilişki analizlerinin birbirlerine karıştırıldığı bir durum ortaya çıkıyor. Tam Türkçe çevirisi “Korelasyon, nedensellik demek değildir!” olana “Correlation does not mean causation!” cümlesi maalesef eğitimistler tarafından tam anlaşılabilmiş değildir. Eğitimde yazılan, çizilen, anlatılan ne varsa hep bu çerçevede hem de biraz abartılarak anlatılır. “Şunu yaparsanız sonucunda şu gerçekleşir!” tarzında bilimsel temeli olmayan basit önermelerin alıcısı çoktur sahada. En tanınmış akademisyenden kendince taşrada öğretmenlik yapan yeni atanmış öğretmene kadar, hepsinin gözünde, aşağı yukarı süreç böyle işliyordur: Türkiye’de eğitim reformlarının işe yarayacağına dair inancın temel çıkış noktası da bu nedensel bakış açısıdır. Tüm bileşenler ellerindeki en güçlü aracın bu olduğuna dair bir inanç içerisindedirler.
Aslında tam olarak hatalı olduğumuz yer de burasıdır. Temel çıkış noktasının yukarıda bahsi geçen beklentilere yapılan reformlar ile doğrudan ulaşabileceğimize olan inanç ilerleyen süreçlerde reformu kadük bırakmaktadır. Daha da kötüsü eğitimin kurtarıcı olarak görülmesi sistem üzerinde kaldırabileceğinden daha büyük bir baskı yaratmaktadır. Bir örnek verecek olursak 3 yıllık Ziya Selçuk dönemi bunun en net kanıtıdır. Bana göre kendisi büyük eğitimistlerden olmasa da toplumdaki teveccüh kendisini ciddi anlamda bu yöne doğru iteklemiştir. Başlangıçta her yerde “Elimizde sihirli bir değnek yok!” diyerek başladığı bakanlık macerası toplumsal beklentiler yüzünden maalesef istifa ile sonuçlanmıştır.
Ek olarak bu ve benzeri beklentiler sistemin paydaşlarını aceleci, bilimsel ve felsefi olmayan, günü kurtarmaya yönelik, popülist reformlara yönlendiriyor. Havalı isimler, dikkat çekici tanıtımlar, herkesi ikna etmeye çalışmaların temel nedeni de bence budur. Dahası toplumsal mutabakata ulaşmadan zihinlerde yer alan “Selam İmam Hatiplim” marşının öğretimsel uyarlamasını tüm okullara bir Said Nursi Medresesi hayaliyle yaymaya çalışmak çok da açıklanabilir değil. Bu maksatla milli bir eğitim kurgusu yerine yine politik bir bakış açısı ile reform yapmak, toplumu eğitim eliyle dönüştürmeye çalışmak hayaline sarılmak bilimsel bir değişimden ziyade siyasi bir amaç içermek doğru değildir.
Özetle sistem üzerindeki toplumsal baskıyı taşıyabilecek durumda değildir. Bunun yanında hepimizin malumu olan sınav sistemlerinin yarattığı baskı ise reformların işlevsiz birer yatırıma dönüşmesine neden olmaktadır. Yazının devamında bunlara vurgu yapacağım. Sağlıcakla...
Instagram
Twitter
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio