Görüş Bildir

İntihar Haberleri

İntihar ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. İntihar ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

Popüler İçerikler

İtfaiye Erlerinin İntihar Etmek İsteyen İnsanlara Yaptığı İlginç Müdahaleler İzleyenleri Dehşete Düşürdü
İtfaiye erleri, ambulans görevlileri, kurtarma ekipleri herkes için hayati önem taşır. İnsanların en zor anlarında, en kritik durumlarda yanlarında olan, adeta bir can simidi olan bu ekipler, kendi canlarını hiçe sayarak başkalarının hayatını kurtarmak için çabalar. Her türlü zorluğa göğüs geren, her türlü riski göze alan bu kahramanlar, toplumun her kesiminden insanın hayatını kurtarmak için var güçleriyle çalışırlar. Fakat bazen, kurtarma operasyonları sırasında aortaya ilginç görüntüler çıkabiliyor.
4 Çocuk Annesi Derede İntihar Etti
ANTALYA’da 4 çocuk annesi 39 yaşındaki Çiçek Yaşar, evinin yakınındaki dereye atlayarak intihar etti.Olay, saat 08.30 sıralarında Habibler Mahallesi’nde meydana geldi. İddiaya göre, kısa süre önce eşi Osman Yaşar’ın kaza yapması ve çocuğunun hasta olması nedeniyle psikolojisi bozulan Çiçek Yaşar, tedavi görmeye başladı. Bugün çocuklarını okula gönderdikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Yaşar için ailesi mahallede arama başlattı. Öğle saatlerine kadar süren arama sonunda Çiçek Yaşar’ın cesedini derede bulan aile, sinir krizi geçirdi. Olay yerine çağrılan polis, kadının cesedini dereden çıkardı.ÇARESİZCE İZLEDİÇalışma yapan polislerin arasında eşinin cansız bedenini gören hamal Osman Yaşar yere yığıldı. Yakınlarının ayağa kaldırmak istediği Yaşar, olduğu yerden ayrılamadı. Yağmur nedeniyle çevredekiler tarafından üzerine battaniye örtülen Osman Yaşar, cenaze aracının gelmesini bekledi.
Çağlayan Adliyesi'nde İntihar
İstanbul Adalet Sarayı'nda 2 kişinin öldüğü, 1 kişinin de yaralandığı dünkü silahlı saldırının ardından, bugün de intihar şoku yaşandı. Edinilen bilgiye göre, garson olduğu öğrenilen Murat U. (25), işyerinde arkadaşını taciz ettiği iddiasıyla Nöbetçi 26. Sulh Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkarıldı. Murat U., ifadesinin ardından duruşma salonu önünde beklemeye başladı. Hakimin tutuklama kararı verdiğini duyan Murat U., duruşma salonunun yanındaki bariyeri aşarak, 6. kattan kendini boşluğa bıraktı. Murat U., eksi 2. katta zemine çakıldı. Olay yerine kısa sürede gelen 112 ekipleri Murat U.'nun hayatını kaybettiğini belirledi. YAKINLARI GÖZYAŞLARINA BOĞULDU Murat U.'nun yakınları olay yerinde sinir krizleri geçirerek gözyaşlarına boğuldu. Ölen gencin yeğeni olduğunu söyleyen bir kadın ise, 'Ben nasıl annesine söyleyeceğim' diyerek, adliye içinde feryat etti. Adliye içinde bulunan vatandaşlar olayın şokunu yaşarken, kimileri ise o anları cep telefonlarına kaydetti. Murat U.'nun cesedinin bulunduğu yerin çevresine şerit çekilerek, savcı gelinceye kadar kimse yaklaştırılmadı. Serpil KIRKESER / Arzu KAYA - İstanbul DHA
Bağdat'ta Mezhep Çatışmaları Ne Durumda?
Mezhepçilik Orta Doğu'da hızla yayıldıkça, Irak yeniden bir savaş alanına dönüşüyor.Şii ağırlıklı Nuri el-Maliki hükümetinin elde ettiği kazanımlar, şiddet ve ölüm çağrısı yapanların artmasıyla tehlikeye giriyor.Kendilerini 'Irak Şam İslam Devleti' (IŞİD) olarak adlandıran örgütün üyesi olan Sünni militanlar, Ramadi ve Felluce'de güçleniyorlar. Bu şehirler, birkaç yıl önce çıkan Amerikan karşıtı ayaklanmalar nedeniyle 'sorunlu bölgeler' olarak adlandırılıyordu.Geçen ay 700'den fazla kişinin öldüğü Irak'ta, son beş yılın en yüksek ölü sayıları telaffuz ediliyor. Bu nedenle ülkede Sünni-Şii çatışmasının kötüye gittiği yorumu yapılabilir.Sünni militanların son dönemdeki hareketlenmesini değerlendirmek için geçen ay Bağdat'ın banliyö bölgelerinden Dura'da çekimler yaptık.Dura'ya ilk ziyaretimizde, durum oldukça vahim görünüyordu. Kentte önemli bir Hristiyan azınlığı varlığını koruyordu. Irak'taki El Kaide örgütü, Dura'yı 'özgürleştirilmiş alan' ilan etmişti ve bölgede halka zulmediyordu. İntihar bombacıları kiliseye saldırıyor, milliyetçi Sünni muhalefetin liderleri öldürülüyor ve sık sık yanlarına gittiğimiz ABD askerlerine saldırılar düzenleniyordu.Son ziyaretimiz sırasında ise bölge oldukça değişmişti. Akşamüstü ABD askerlerinin bölgede yaşayanlarla bilardo oynadığını gördük. Sanki şiddet hiçbir yere değmemiş gibiydi.Bu değişimin merkezinde koalisyon güçleri ve Şahva milisleri, diğer adıyla 'Uyanış Konseyi' var. Aşiret reisleri tarafından desteklenen Şahva milislerinin finansal giderlerini Amerikalılar karşılıyor.ABD ordusu bölgeden çekildiğinde Şahva milisleri, kendileri gibi etkili ve silahlı bir Sünni militan grubundan çekinen Maliki hükümetinin boğazlarına sarılacağını tahmin ediyordu.Bir zamanlar Irak'ta sayıları 70 bini, Dura'da ise birkaç yüzü aşan Şahva milisinden geriye Dura'da sadece birkaç düzinesi kalmış.Komutanları Muzaffer Tahir Mehdi el-Azavi, eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in Cumhuriyet Muhafızları'nda tugay komutanıymış. El Azavi bize şu anda bölgede durumun istikrarlı olduğunu ama kendi deyimiyle bazı 'sorun yaratan çetelerin' varlığını sürdürdüğünü söyledi.Komutan El Azavi ve konuştuğumuz diğer kişiler, örgütün yerel savunma milislerinden yüzde 70'ine yakın bir kısmının devlette iş bularak memur ve öğretmen olarak çalışmaya başladıklarını, neredeyse hiçbirinin polis olarak işe alınmadığını söylediler.2010'dan 2012 yılına kadar güvenlik konusunda ilerleme sağlandığından, Maliki hükümeti de adil davranmak adına milislerin terhis edilmesini istedi. Eski Şahva milislerini öldürmek yerine onlara memur olarak iş sağlanması çok akıllıca bir adımdı.Şahva'ya bağlı kalanlar ise cihat kamplarında yaşayan ve çok daha radikal örgütlere üye olanlar için bir 'nefret objesi' haline geldi.Hem Dura Uyanışı güçlerini kuran önemli isimlerden biri, hem de yerel bir imam olan Şeyh Ali ile 2008'de tanışmıştık. Şeyh Ali bize Dura'nın El Kaide'den tamamıyla kurtulamadığını, ancak örgütün etkinliğinin belki yüzde 90 oranında azaldığını söylemişti.Geriye kalan yüzde 10'luk tutucu kesim, ne Şeyh Ali'yi ne de diğer Şahva milislerini affetmişti. Nitekim Şeyh Ali, 2011'de namaz kıldığı bir camiden çıkarken öldürüldü.O dönemde ABD ordusu ve Maliki Hükümeti'nden yana olmak hiç rağbet görmeyen bir tutumdu.Uyanış milislerinin gücünün zayıflamış olduğu bugün Dura'nın güvenliğini Şii ağırlıklı bir güç olan federal polis sağlıyor.Federal polis bölgeyi pek çok kontrol noktası ile kuşatmış halde. Bu durum, birçok kişi tarafından 'baskı' olarak yorumlanıyor.IŞİD ve Irak güvenlik güçleri arasındaki çatışma Batı'yı öfkelendirdikçe, ayaklanmaların yaygın olduğu bölgelerle Dura'daki insanlar arasındaki aşiret bağları büyük önem arz ediyor. El Anbar vilayeti ile Dura arasında sürekli bir gidiş geliş var.Şahva milislerinin zayıflamasıyla, devlet güvenliğiyle yerel güvenlik arasındaki ilişki de bozuldu. Bölgede çok sayıda federal polis bulunması ve Batı'ya birçok kötü haberin gidiyor olması, Dura'yı her geçen gün daha gergin bir hale getiriyor.Geçen Noel'de pazarda patlayan bombanın 26 kişiyi öldürmesinin ardından durum kötüye gitmeye başladı.Buna rağmen, insanlar mezhep gerginliğiyle bombalama olayını ayrı tutuyorlar. Dura'ya yaptığımız gezilerden birinde tanıştığımız Mimar Tarık el Kezreci de, bu durumu 'neredeyse sıradan' karşılıyor.Kezreci, Irak'ın siyasi sisteminin işleyebileceği konusunda oldukça karamsar olduğunu, yeni nesil bir liderliğe ihtiyaç duyduklarını söylüyor. Ancak yine de Maliki'yi doğrudan 'mezhepçi' davranmakla suçlamaktan kaçınıyor.Çok daha doğrudan konuşan Sünniler de var. Onlar, Başbakan Maliki'nin devleti Şiilerin ve İran'ın çıkarlarını düşünerek yönettiğini düşünüyorlar. Maliki, Saddam döneminde siyasi sürgün nedeniyle İran'a sığınmış ve yıllarca orada kalmıştı. Ama Kezreci gibi pek çok Sünni de, Şiilerle birlikte yaşadıkları zamanları hatırlıyor ve mezhepçi yorumlar yaparak sorunu körüklemek istemiyorlar.Bağdat'a gittiğimde Tümgeneral Abdülkerim Ebud Ketum ile görüşmüştüm. Kendisi 2006 ve 2009 yılları arasında Dura'daki ayaklanmaları bastıran federal polis ekibinin kumandanlığını yürüten kişiydi.Ketum'a göre, son dönemdeki gerginlikleri Suriye'deki çatışmalar tırmandırıyor.Ketum ve neredeyse Dura'da konuştuğum herkes Nisan'daki seçimlere dair beklentilerin en etkili unsur olduğunu düşünüyor.Seçimler gündeme gelir gelmez, radikal gruplar alışık oldukları oyunu oynamaya başladılar. Şiddet çıkaran gruplar, böylece Maliki'nin kendisini 'güvenliği sağlayan' aday olarak pazarlamasının önüne geçiyorlar. Çoğu Iraklı bu nedenle bombalı araçlarda artış olduğunu düşünüyor.Şu bir gerçek ki Iraklılar, ne kadar ürkütücü olursa olsun, bu bedelle yaşamayı öğrendiler. Ama önümüzdeki seçimler yaklaşırken, işler değişiyor. Hükümetin kontrol alanı dışında Sünni ağırlıklı büyük bölgeler var. Bu durumda ne kadar anlamlı bir ulusal seçim yapılabileceği sorusunun ucu açık kalıyor.Dura'daki şiddet yanlısı radikal hareketler şimdilik yeraltında. Bu militanlar kendilerini arada bir bombalama ve cinayetlerle gösteriyorlar.Cuma namazlarından sonra bazı eylemler olsa da, Dura'da Felluce'de olduğu gibi aleni bir ayaklanmadan söz edilemez. Çoğu insan günlük hayatlarına devam ediyor.
Hastanede Şok İntihar!
ESKİŞEHİR'de 55 yaşındaki Kemal Dobrucalı, Devlet Hastanesi penceresinden atlayarak intihar etti.Olay, saat 08.30 sıralarında Eskişehir Devlet Hastanesi'nde meydana geldi. Servislerin üst katlardan bahçedeki beton zemine bir kişinin düştüğünü görenler durumu hastane yetkililerine bildirdi. Hastane görevlileri ağır yaralanan Kemal Dobrucalı'yı acil servise götürüldü. Burada doktorların yaptığı müdahalelere rağmen Kemal Dobrucalı kurtarılamayarak öldü.Emniyet Müdürlüğü yetkilileri, Kemal Dobrucalı'nın hangi kattan atladığını gören olmadığını söyledi. Bir yetkili 'Düştüğü yerin üst tarafında üçüncü ve beşinci kat pencereleri açıktı. Üç ya da beşinci kattan atlamış olabilir' dedi.Hastane yetkilileri Kemal Dobrucalı'nın hastanede yatarak tedavi görmediğini ve ne amaçla hastaneye geldiğini bilmediklerini söyledi. Ölüm haberini alıp hastaneye gelen Kemal Dobrucalı'nın yakınları gözyaşlarına boğuldu. Dobrucalı'nın eşi, 'Oğlumuzun yarın nikahı vardı. Nikah şekerleri de hazırdı. Neden bunu yaptın?' diye ağladı.Yakınları, Kemal Dobrucalı'nın gece sabaha kadar uyumadığını, sabah erken saatlerde evden dışarı çıktığını, daha sonra da ölüm haberini aldıklarını söyledi. Emniyet Müdürlüğü yetkilileri olayla ilgili soruşturmanın sürdüğünü bildirdi.
Kurt Cobain'in İntihar Ettiği Evden Yeni Fotoğraflar Yayınlandı
Polis, Kurt Cobain'in evinde çektiği yeni fotoğrafları yayınlandı T24 90′li yılların efsane rock yıldızı Kurt Cobain’in ölümünün 20. yıl dönümüne yaklaşırken sanatçının intihar ederek hayatına son verdiği evinde cekilmiş yeni fotoğraflar yayınlandı. Olay yerini inceleyen Seattle polisinin 20 yıl önce çektiği ama hiç tab edilmeyen fotoğrafların yayınlanması Kurt Cobain’in hayranlarını yeniden Cobain’in ölümü ile ilgili sorular sormasına yol açtı. Kurt Cobain’in ölümü ile ilgili soruşturmanın yeniden açılacağı söylentilerinin yayılması üzerine, yeni yayınlanan fotoğrafların polisin çektiği çok sayıda fotoğrafın sadece küçük bir bölümü olduğu belirtildi. Soruşturma için olay yerinden yeterince fotoğraf tab edildiği için diğer fotograflara gerek duyulmadığı açıklandı. İşte 20 yıl önce hayatına son veren Kurt Cobain’in evinde olay sonrası Seattle polisinin çektiği o fotoğraflar:
Oy Kullanmaya Geldiği Okulda İntihar Etti
TRABZON'da hakkındaki yakalama kararı bulunan ve oyunu kullandığı okuldaki polisler tarafından gözaltına alınmak istenen 52 yaşındaki Sultan Kandemir, üzerindeki tabancayı başına dayayıp tetiği çekerek yaşamına son verdi.Olay bugün saat 12.30 sıralarında 1 Nolu Beşirli Mahallesi Bedri Rahmi Eyüboğlu Ortaokulu'nda meydana geldi. Oyunu kullanan Sultan Kandemir, okuldan ayrılacağı sırada görevli polisler tarafından durduruldu. Hakkında 6136 Sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet suçundan arama kararı bulunan Kandemir'e ifadesinin alınması için polis merkezine gelmesi gerektiği söylendi. Polislere direnen Sultan Kandemir, okulun girişindeki salonda belindeki ruhsatsız silahı çekerek başına dayadı. Kandemir, polislerin ikna çabalarına rağmen başına tek el ateş ederek yaşamına son verdi. Trabzon Emniyet Müdürü Murat Köksal, olay yerinde incelemelerde bulunurken, okuldaki oy verme işlemlerinin aksamaması için seçmenler başka bir kapıdan binaya alınmaya başlandı. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı. Fatih TURAN/ (DHA)
Afganistan'da Ölen 3 Türk'ün Kimlikleri Belli Oldu
Afganistan'da Türk mühendisleri taşıyan servis aracına bomba ile düzenlenen saldırıda hayatını kaybeden 3 Türk vatandaşının kimlikleri belirlendi. Afganistan’ın doğusundaki Nangarhar vilayetinde Türk işçileri taşıyan bir minibüse düzenlenen intihar saldırısında üç Türk mühendis öldü, bir Türk mühendis ile bir Afgan çocuk da yaralandı. Dışişleri Bakanlığı konuyla ilgili bir açıklama yaparak hayatını kaybeden Türk vatandaşlarının isimlerini açıkladı. DIŞİŞLERİ İSİMLERİNİ AÇIKLADI Açıklamada şu ifadeler yer aldı: 'Afganistan'da faaliyet gösteren EMTA İnşaat Şirketimiz çalışanlarını Kabil'e yaklaşık 150 kilometre mesafede, Celalabad vilayetindeki şantiyeye taşıyan servis taşıtına yönelik olarak bu sabah (2 Haziran) uzaktan kumandalı bombayla gerçekleştirilen bir saldırıda bulunulduğu ve bunun sonucunda EMTA çalışanlarından Proje Müdürü Fuat Taş, Ümit Ünal ve Halil Gül isimli vatandaşlarımızın hayatlarını kaybettikleri, Ahmet Şahinoğlu adlı vatandaşımızın da yaralandığı büyük bir üzüntüyle öğrenilmiştir. Saldırıda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralanan vatandaşımıza acil şifa diliyoruz. Faili henüz bilinmeyen bu alçakça saldırıyı lanetliyoruz. Afganistan makamlarının ivedilikle bu terör eyleminin faillerini yakalayarak adalete teslim etmelerini bekliyoruz. Diğer yandan, dost ve kardeş Afganistan'a her alanda yardımcı olmak hususundaki irademiz muhafaza edilmektedir.' TALİBAN ÜSTLENMEDİ İHA muhabirinin telefonla ulaştığı Taliban sözcüsü Zahibullah Mücahit hayatını kaybeden 3 Türk’e yönelik saldırıyı Taliban’ın gerçekleştirmediğini belirtti. sondakika.com
Uzman Erbaş Sevgilisini Öldürüp İntihar Etti
ŞANLIURFA’da 24 yaşındaşi Fatma Kapış, nişanlanacağını öğrendiği jandarma uzman erbaş sevgilisi 27 yaşındaki Bestami İstek'i uyuduğu sırada başına ateş ederek öldürdükten sonra aynı tabancayla intihar etti.Olay, saat 10.00 sıralarında Mimar Sinan Mahallesi'nde meydana geldi. Şanlıurfa İl Jandarma Komutanlığı'nda görevli uzman erbaş Bestami İstek'in mesaiye gitmemesi ve telefonlara yanıt vermemesi üzerine arkadaşları evine gitti. Mesai arkadaşları, kapıyı açmayan İstek'in cep telefonu sesinin içeriden gelmesi üzerine şüphelendi ve polislerden yardım istedi. Bunun üzerine savcılık izniyle çilingire kapısı açtırılarak girilen evin yatak odasında uzman erbaş Bestami İstek ile sevgilisi Fatma Kapış'ın cesetleriyle karşılaşıldı.TABANCA KADININ ELİNDE BULUNDUPolis ve jandarmaları şoke eden olayın ardından evde inceleme başlatıldı. Yapılan ilk incelemede tabancanın Fatma Kapış'ın elinde bulunduğunu saptayan güvenlik güçleri, kadının Bestami İstek'i başından tek el ateş ederek öldürdükten sonra intihar etmiş olma ihtimali üzerinde yoğunlaştı. Cumhuriyet Savcısı'nın da gelişinin ardından evde uzun süre yapılan inceleme sonrası İstek ve Kapış'ın cesedi otopsi için Adli Tıp Kurumu morguna gönderildi.DÜN GECE KAHRAMANMARAŞ'TAN GELMİŞOsmaniyeli olan Bestami İstek'in memleketinde nişan hazırlığı yaptığı ve sevgilisi Fatma Kapış'ın bunu öğrenince Kahramanmaraş'tan dün gece Şanlıurfa'ya geldiği belirlendi. Uzman Çavuş'un evinde kalan Kapış'ın sevgilisi uyuduktan sonra tabancasını alıp başına tek el ateş ederek öldürdüğü, daha sonra aynı tabancayı kendi başına dayayıp canına kıydığı sanılıyor.Olayla ilgili soruşturma sürüyor.Ali LEYLAK- Ömer ŞULUL / ŞANLIURFA, (DHA)
"12 Eylül Referandumu Benim Belki de Son Enayiliğimdi"
Yazar Adalet Ağaoğlu, 12 Eylül referandumunu desteklediği için şimdilerde büyük bir pişmanlık yaşadığını, çaresizlikten patlayacak hale geldiği için kitap yazmaya karar verdiğini açıkladıYazar Adalet Ağaoğlu, 12 Eylül referandumunda AKP'yi desteklediğini ve 'evet' oyunu kullandığını, ancak şimdi pişmanlık yaşadığını belirterek, '12 Eylül referandumunda ne kadar umutlandık. Oradaki umut kırıklığı beni çok etkiledi. Bu benim belki de son enayiliğimdi' dedi. Son romanınızla aynı yıl doğanlar bugün reşit oldu. 18 yıl sonra yazarken kendinizi rahat hissettiniz mi? Bu kitap hakkında korkunç kuşkularım var. Çılgınca yazdım bu kitabı, çıldırmıştım. Tekrarlardan, yüzyıllık tekrarlardan çıldırmıştım. 80 yaşına gelmişim, Cumhuriyetin ilk kuşağındanım ben. Hep Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılındaki esprinin içinde dönüp duruyoruz. Ben açıkçası darbe anayasasını gayrı meşru saydım. Başından beri... Hele 12 Eylül referandumunda ne kadar umutlandık. Oradaki umut kırıklığı beni çok etkiledi. Bu benim belki de son enayiliğimdi. Evet, bir miktar öyle. Ben zaten travmaların altından yazarak kalkabiliyordum. Daha önceki romanlarımda her zaman evden kaçardım ben, 3 ay-5 ay bir yere giderdim. Tek başıma deftere el yazısıyla yazmadan dönmezdim evime. Fizyolojik durumum nedeniyle bu imkan da elimden gitti. Yazmaya da küstüm. Ama doluydum ve bu bende çok baskı yaptı. İnsan çaresizlikten patlayacak hale geliyor. Referandumdan sonra daha da arttı. 18 yıldır yeni bir roman yazmasanız da verdiğiniz söyleşiler ve sözlerinizle pek çok tartışmanın ortasında oldunuz. Romanı okurken kimi bölümlerin bu tartışmalara verdiğiniz cevaplar olduğunu hissettim. Bu bir hesaplaşma kitabı mı? Ben bu romanda kavram çarpışmaları ya da çağrışımları yazarken bir çeşit aksisedalar da olsun istedim. 18 yıldır roman yazmadım çünkü küsmüştüm roman yazmaya. Sizi küstüren neydi? Bir kere uğradığım büyük trafik saldırısı. Yürüyememeye başladım. Bunun sonucunda da özel hayatımda büyük değişimler oldu. Konsantrasyonum olamadı hiçbir zaman. Asıl neden, bıkkınlık geldi bana. Müthiş bir bıkkınlık. Benim bir üçlemem var; Dar Zamanlar. Bu roman onun devamı, dördüncüsü olabilir. Orada Cumhuriyetin toplumsal hayatını baştan bu yana analiz etmiştim. Bu da en sonuncu zamanların yansıması. Kavramlar değişti. Aynı kavramlarla konuşamayız artık. Barış diyoruz, güvercin uçuruyoruz. Bana komik geliyor. Toplu kıyımlar, nükleer silah zamanında yaşıyoruz. Ne güvercini? O halde bir manifesto olarak mı okumalıyız Dert Dinleme Uzmanı’nı? Hepimizin üstünde bir çaresizlik var. Bu insanda bir hastalık halinde uç veriyor. Bir de aydın sorumluluğunuz var. Bastırıyor sizi. Bir adım atıyorsunuz geri tepiyor. Umutla da alay ediyorum bu romanda, umut duasından vazgeçin artık diyorum. Sabırdan vazgeçin. Günlükler beni o kadar zorladı ki o arada 3 roman yazardım Romanda editörün ardından yayımlanan günlüklerini okuyoruz. Oysa siz günlüklerinizi yaşarken paylaşmayı tercih ettiniz. Cesaretinizden mi yoksa kontrol etmek istediğiniz için mi? Günlüklerimde ne varsa, kelimesi kelimesine yayımlamak için bizzat yaptım. Resmi evraklara pek inanmıyorum; edebiyata, romanlara, günlüklere daha çok inanıyorum. Çünkü orada hayat konuşuyor. Tarih bir yerde bitiyor ama hayat sürüyor ve dengeler değişiyor. Dün aranın çok iyi olduğu bir dostundan, zaman içinde nefret eder hale gelebiliyorsun. Kendime söz verdim, her şeyi günlükte yazılı olduğu haliyle bıraktım. O dostluk günlerinin cümlelerini yazmak en zoruydu. O cildi yazana kadar üç roman yazardım. Sonunda Dert Dinleme Uzmanı sizi yazıyla barıştırdı mı? Bu, kitabın başına geleceklere bağlı. Açık söyleyeyim, bu kitapta ilk romanını yazan genç bir yazarın heyecanını hissediyorum. Bir türlü tayin edemedim ne olacağını. Zaten ben her yeni romanımı ötekinde neyi eksik bırakmışsam tamamlamak için yazdım. Fakat bunu tamamlayacak bir durum yok. Çıldırdığımı böyle bir biçim bulup bunu uygulamaya kalktığım zaman anladım. Ne yapacağımı gayet iyi biliyordum. Bir plan kurup aynen uyduğum ilk romanım bu. 'Beni AKP’li kılan eş dost selamı kesti' Son dönem tartışmalar konuşmalarda sizi göklere çıkaran da oldu, yerin dibine batıranlar da. Hatta sizin yazdıklarınıza ihanet ettiğiniz dahi söylendi... Beni AKP’li kıldılar. Kendini ilerici sanan eş dost selamını kesti. Kanaat önderliğinize sürekli not verilirken, sizin böyle bir unvana sahip olmak gibi bir iddianız var mı? Benim kendime güvenim sıfırdır. Kendimi devamlı suçlarım. Fizyolojik olarak da kendimi hiç beğenmedim fakat iyiymişim, öyle görünüyor. Başkalarından önce kendimden kuşku duyuyorum. Romanda sezgi kavramıyla da uğraşıyorum, galiba bende sezgi gücü kuvvetli. Okurlarımın bana bu kadar zamandır vefalı çıkması belki de bu görüş önceliğimden oluyor. Bazen sezgilerim tam yerini buluyor bazen de eksik kalıyor. O eksiği de ikinci romanda tamamlamaya çalışıyorum. Sormak istediğim şu: Siyasi figür olarak tartışılmanız konusunda ne kadar gönüllüsünüz? Biliyorum benim romanlarıma, denemelerime bakanlar toplumsal inceleme der. Türkiye Cumhuriyeti toplumu o büyük değişimden bu yana nasıl yaşıyor, siyaset, kültür ikilemleri, peşini hiç bırakmadım zaten. Ama ben siyaset yazmıyorum, roman yazıyorum. Benim için önemli olan romanın kalitesi. Yaş ilerledikçe insan düşündüğünü olduğu gibi söylemekte daha mı rahat oluyor? Yaşla beraber konuşma çok artıyor. Bizlerin hatıra torbası çok dolu; yaşanmışlık bilgisi fazla. Tuhaftır, insan bunları ortaya dökmek istiyor. Giderayak telaşı bu bence. Sahiden çok konuşur oldum. Fakat bazı kimseler var ki onlarla karşılaştığımda çok rahatlıyorum, benden de fazla konuşanlar var diyorum. Söyleyip de pişman olduğunuz şeyler oluyor mu? Yılgınlık bazen insana söylemek istediğinden fazlasını söyletir. Söyletiyor sahiden. Bu daha çok özel hayatımda oluyor. Hiç bağıran çağıran bir kimse değildim. Bu romanı yazarken baştan ilan ettim. Hem yoldaşıma, Halim’e hem de yardımcıma... “Müthiş delirdim, çok sinirliyim. Ne yaparsa yapayım alınan olmasın” dedim. Ve yazdıkça daha da arttı sinirim. Öyle bir noktaya geldik ki, bir iki kere bağırdım çağırdım. Yaşlılığın da yeni huyları var yani. Büyük iyilikler kötülükten daha fazla yük Kitaba yazdığınız bir soruyu ben size yönelteceğim şimdi: “Büyük incelik ve iyilik hassasiyeti, kötülüğün kötüsünden daha mı beterdir acaba?” Bu cümleyi yazdığımda, ki birkaç yerde böyle oldum, kendime kocaman bir aferin çektiğimi söyleyebilirim. Birkaç kişi daha altını çizdi. Hani Bir Düğün Gecesi’ndeki “İntihar etmeyeceksek bari içelim” lafı ağızdan ağıza dolaşır ya, belki bu cümle de böyle olur diye düşünmeye başladım. Sizin bu soruya yanıtınız evet mi? Benim ömrüm bu soruya yanıt aramakla geçti. Buraya bu kadar içtenlikle dökülmesinin sebebi de bu. Kötülüğe kötülükle cevap verilebiliyor. Fakat büyük bir inceliği anlatmanın kelimesi bile yok. Ödenemiyor, altında kalıyoruz. Kötülükten daha büyük bir yük. Kendini devamlı borçlu hissediyorsun. Ki ödemeye kalkışmak bile anlamsız. 'Ali Ağaoğlu’nun akrabası sanmasınlar diye evden vazgeçtik' Bazı adlar sahiplerinden ömür boyu uyum bekler. Siz de adınızın yükünü taşıdınız mı hiç? Nüfus kağıdındaki adımla ve doğum tarihimle şu kadarcık bir ilişkim yok. Kız çocuğuyum ya, nüfus kağıdım doğar doğmaz çıkarılmamış. Ancak Mustafa Kemal zamanında kız çocukların da okula gitmesi kanunu çıkıyor. 1933’te. O zaman çıkarılıyor nüfus kağıdım. Doğum tarihim anneme göre 1928 buçuk. Ama kimlikte 1927 yazıyor. Abimle birlikte okula gideyim diye iki yaş büyütülüyor. Ben adımı Adalet biliyordum. Hatta ben babamın dükkanına giderken esnaf “Adalet, müsavat, yaşasın millet” diye bağırıyordu. Ağlıyordum adım Adalet olmasın diye. Zaten nüfus kağıdımda adım neymiş? atma İnayet! Çünkü nüfus kağıdım çıkarken yanlış anlamış yazan. Ortaokula gittim, adlar söyleniyor. Adalet diye bir şey geçmedi. Zırladım zırladım. Adımın Fatma İnayet olduğunu bilmiyorum ki. Sonra babam mahkemeye verip değiştirdi. İşte Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz kuşağındanız biz. Ağaoğlu ile ilgili de bir hikaye anlatayım. Kazadan sonra asansörlü bir eve taşınmamız gerekti, ev bakıyoruz. Ulus’ta bir daire bulduk. Çok beğendim. İndim aşağıya, baktım üstünde Ağaoğlu yazıyor. Yanında bir apartman daha var, onda da Ağaoğlu yazıyor. Aman Halim dedim vazgeçelim, şimdi herkes bizi Ali Ağaoğlu’nun bir şeysi sanacak!T24