onedio
Görüş Bildir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Haberleri

Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

AKP'den İstifa Eden Vekillerden 'Demokrasi Bildirisi'
Kütahya Bağımsız Milletvekili İdris Bal, kendisi başta olmak üzere eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile milletvekilleri Hakan Şükür, Hasan Hami Yıldırım, Haluk Özdalga ve Erdal Kalkan adına 'Demokrasi Bildirisi' okudu.Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) basın toplantısı düzenleyen İdris Bal, Türkiye'nin geçmişte antidemokratik süreçler yaşadığını, 28 Şubat süreci ve o süreçte yaşananların hafızalarda tazeliğini koruduğunu vurguladı. Son dönemde Türkiye'nin yine antidemokratik bir süreç içerisine girdiğini belirten Bal, 'Ülkemiz hem İslam Dünyası, hem de gelişmekte olan ülkeler açısından model ülke olarak kabul edilirken, son gelişmelerle model olmak bir tarafa kendisi bölgede bir sorun haline gelmektedir. Bu anlamda hem 28 Şubat sürecinin yıl dönümü olması nedeniyle, hem de içinde bulunduğumuz anti demokratik adımların atıldığı bu süreçte demokrasiye, şeffaflığa, hesap verebilirliğe barışa, ortak yaşam bilincine, evrensel değerlere inanan insanlar olarak, hayati konuların kamuoyuna hatırlatılmasının faydalı olduğunu düşünerek aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyoruz.' dedi. Bal'ın okuduğu Demokrasi Bildirisi şöyle: 'Darbe meşru olmayan yollarla, Anayasa’da ve yasalarda yer almayan bir şekilde gücü elde etmektir. Darbe sadece silahla, tankla yapılmaz. Şu anda yürütme, yasamadaki çoğunluğu da arkasına alarak yargıyı kontrol etmektedir. Bu aslında adı konulmamış bir darbedir. Türkiye’de sistem tıkanmıştır. Türk demokrasisinin istikrarı, imajı ve hukuk devleti gereği sistemin önü açılmalı, Türkiye normalleşmelidir.Kuvvetler ayrılığı, demokrasinin vazgeçilmez bir gereğidir. Kuvvetler ayrılığı yöneticilerin, yönetimin ceberutlaşmaması, diktatörleşmemesi için demokrasilerde temel kural haline gelmiştir. Türkiye’de şu anda kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştır. Yargı, yürütme ve yasamanın çoğunluğunun kontrolüne girmiştir. Derhal kuvvetler ayrılığı tesis edilmelidir. Yeni yasalaşan HSYK düzenlemesi demokratik bir ülkede düşünülemez. Yargıyı kontrol ve baskı amaçlıdır. AB normları açısından kabul edilemez bir düzenlemedir. Yargı bağımsızlığı acilen tekrar tesis edilmeli ve baskılar sona ermelidir. Hakim ve savcıların keyfi olarak yer değişikliğine tabi tutulması kabul edilemez ve bu yargıya, yargı bağımsızlığına bir müdahaledir. On bin civarındaki polisin bir gerekçe gösterilmeden, tasfiye mantığı ile yerlerinin değiştirilmesi, özellikle terörle mücadele, organize suçlar, mali suçlar, istihbarat gibi yerlerdeki mesleki tecrübesi olan kişilerin yerlerinin değiştirilmesi, ülkenin iç huzuru ve güvenliği açısından önemli zafiyetler oluşturabilir. Şeffaflık, demokrasinin temel prensiplerinden biridir. Bunun için ise düşünce ve ifade hürriyeti medyanın, STK’ların, Düşünce Kuruluşlarının ve Üniversitelerin özgür olması şarttır. Birçok örnekle sabit olduğu gibi, özellikle Türkiye’de medya ve medya mensupları üzerinde baskılar bulunmakta, talimatlar verilmektedir. Medya ve medya mensupları üzerindeki baskılar kabul edilemez, her kesime yönelik tüm baskılar derhal sona ermelidir. Üniversite ve düşünce kuruluşları bağımsız olmalıdır. Baskı altında hür düşünce gelişemez, hür analizler çözümlemeler yapılamaz. İnternet düzenlemesi demokratik bir ülkede düşünülemez. İnternet düzenlemesindeki kararlar ülkemizi maalesef bir muhaberat devleti yapma yolunda alınan kararlardır. MİT’e dair düzenleme demokratik bir toplumda kabul edilemez niteliktedir. İleride operasyon yetkisi suiistimallere, ciddi sorunlara yol açabilir. Denetim eksikliği ciddi riskleri beraberinde getirebilir. Yaşanan olaylar açısından baktığımızda Sayın Cumhurbaşkanı üzerine düşen görevi yerine getirememiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı sembolik olmakla beraber devlet kurumlarının arasında ahenkli bir çalışmak gibi bir görevi vardır. Ancak son süreçte ülkenin sistemi açısından son derece kritik gelişmeler yaşanırken Sayın Cumhurbaşkanı bu misyonunu yeterince yerine getirememiştir. Özellikle özgürlüklerin son derece önem kazandığı, teknolojik gelişmelerin hızla ilerlediği, internetin bir insanlık hakkı olduğu bu dönemde internetin doğasına aykırı olan bir internet yasasını onaylaması daha sonra HSYK düzenlemesini onaylaması bunun bir göstergesidir. Yolsuzluklara, yargının kontrol ediliyor olmasına karşı ciddi, net uyarılarda bulunamamıştır. Hesap verebilirlik, demokrasinin bir gereğidir. Sayıştay güçlendirilmeli, yetkileri iade edilmeli, statüsü dünyadaki birinci sınıf demokrasilerdeki yere getirilmelidir. Partiler kurumsallaşmalı, lider partisi olmaktan çıkmalıdır. Liderlerin partisi algısı, partilerin lideri algısına dönmelidir. Parti içinde tahammül gücü, hazım kapasitesi artmalıdır. Parti içi demokrasi ve milletvekili saygınlığı, bağımsızlığı olmadan gerçek bir demokrasi tesis edilemez. Bunun için ise başta seçim kanunu değiştirilmeli, gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Parti içerisinde öz eleştiri, beyin fırtınası, istişare yapabilecek mekanizmalar geliştirilmelidir. 'Tabular' üzerinden siyaset bitmelidir. Din, tarih, Atatürk, laiklik ve her türlü klasik tabu üzeriden siyaset sona ermelidir. Bir Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Budist, Ateist ya da başka biri dünyanın her yerinde siyaset yapabilmelidir. Siyasetin ön şartı içinde siyaset yapılan toplum ile toplumun farklı renkleri ile barışık olmak, onların inançlarını, kültürlerini yaşayabilmeleri için imkan hazırlamak ve onların toplumun ve devletin farklı yerlerinde yer alabilmeleri için uygun meşru kanallar açmaktır. Siyaset projeler üzerinden yapılmalıdır. Türkiye’de siyasi partiler arasındaki ideolojik makas çok açıktır. İdeolojik makas daralmalı, partiler birbirleri ile savaşmaya hazır aktörler olarak algılanmak yerine, hizmette yarışan dost aktörler olarak algılanmalı ve partiler arası ilişkiler çatışma yerine işbirliği, istişare, beyin fırtınası formatına oturtulmalıdır. Siyaset yatırım alanı olmaktan çıkarılmalıdır. Siyasete, servetine servet katmak, almak için değil, vermek için girilmelidir. Şeffaflık, hesap verebilirlik, medya bağımsızlığı, bağımsız- tarafsız yargı, ideal bir ihale kanunu gibi unsurlar bu bağlamda son derece önemlidir. Türk siyasetinde köşeli, ilkeli, medeni, cesur, kişilere değil ilkelere kendini adamış, demokrat, özgür insanlar daha fazla yer almalıdır. Dış siyasetimiz tekrar barış mantığına, kazan kazan mantığına, tıpkı Suriye ile İsrail’i barıştırmak için arabuluculuk yaptığı model bir formata geri dönemlidir. Ne şekilde olursa olsun, kimler karışırsa karışsın, her türlü yolsuzluk sonuna kadar soruşturulmalı, yargılanmalı ve yolsuzluğa giden tüm yollar kapatılmalıdır. Siyasetçilerin kişisel hırsları ve kariyerleri için devlet sistemi bozulmamalıdır. Devletin DNA’ları ile oynanmamalıdır. Sistemdeki bozukluk ekonomik istikrarsızlığı getirecek ve zaten borçlu olan toplumu daha da borçlu ve ekonomik olarak sıkıntılı hale getirecektir. Siyasal ahlak montaj argümanlarıyla harcanacak kadar değersiz değildir. Siyasal ahlakın korunması en başta siyasetçinin görevidir. Gerçek neyse bağımsız kurumlar tarafından ortaya çıkarılmalıdır. Bu ülkede bir daha ne 28 Şubat yaşanmalı ne de insanların birbirlerini bitirme planları yaptığı, fişlemelerin yapıldığı antidemokratik uygulamalara müsaade edilmelidir. Evrensel değerlerin ve projelerin hazırlandığı, gençlere, kadınlara ve girişimcilere yeni imkanların tanındığı yeni hikayelere, makul olana, evrensel standartlara ve gerçek birinci sınıf demokrasiye ihtiyaç vardır.Cihan
Yandaş İşadamının Kaçak Elektrik Zararının Karşılanması Tapesi TBMM'de
CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanı İbrahim Kalın ile Dicle Elektrik A.Ş. özelleştirmesini alan işadamı Abdullah Tivnikli'nin tapelerinde geçtiği şekliyle, bölgede elektrik borcunu ödemeyen abonelerin elektriklerinin Ağustos 2014'e kadar kesilmemesi yönünde bizzat Erdoğan'ın talimat vermesini TBMM gündemine taşıdı.CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran'ın, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı tarafından yanıtlanması istemiyle bugün TBMM'ye sunduğu soru önergesi şöyle:1.                  Abdullah Tivnikli Dicle Elektrik A.Ş.’nin ihalesini hangi tarihte kaç TL’lik teklifle aldı? Öngörülen ödemenin ne kadarlık bölümü hangi tarihlerde kaç dilim/taksit halinde ödendi? Teklifte ödemeyi vaat ettiği toplam miktarın ne kadarı kamuya aktarıldı, kalan borcu kaç TL’dir?2.                  Abdullah Tivnikli’nin, Dicle Elektrik A.Ş.’yi aldığı tarihten bu yana abonelerinden tahsil edemediği fatura tutarının toplum meblağı kaç TL’dir? Bu batık paralar kaç abonenin hangi tarihler arasındaki dönem borcudur?3.                  Sosyal medyaya yansıyan mahkeme kararıyla yapılmış yasal (TAPE ID: 2445202860) ses kayıtlarında Recep Tayyip Erdoğan’ın dile getirdiği biçimde söz konusu kayıp/kaçak oranı yüzde 60-70’leri mi bulmaktadır?4.                  Recep Tayyip Erdoğan’ın “Tabii ki ödememiz lazım yüzde 60-70’lerde kaçakla nasıl başedecekler?” talimatı üzerine Abdullah Tivnikli dışında bu şekilde kayıp/kaçak oranı çok yüksek olduğu için zararı karşılanan başka işadamı örneği var mıdır?5.                  İbrahim Kalın kimdir, Başbakanlıktaki görev tanımı nedir?6.                  18 Kasım 2013 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan’ın, danışmanı İbrahim Kalın ile Abdullah Tivnikli arasında geçen telefon konuşmasında sözü edildiği biçimde Ağustos 2014’e kadar kaçak elektrik bedelinin karşılanması talimatını verdiği açıklaması doğru mudur?7.                  Ağustos 2014 tarihinin belirlenmesinde o tarihte yeni Cumhurbaşkanının görevine başlayacak olması ve seçim süreci mi etkili olmuştur?8.                  Telefon kaydında Abdullah Tivnikli sizin farklı düşündüğünüzü belirtmesi karşısında yapılan bu hukuksuzluğa karşı girişiminiz oldu mu, siz hangi girişimde bulundunuz?9.                  Tivnikli’nin bu konuşmada sözünü ettiği şekliyle bölgedeki 3 ildeki elektrik iletim bürokrasinin “aşırı tutucu yapısı” nedir?10.             Abdullah Tivnikli’nin ihale şartnamesi dışında, bölge bürokratları nedeniyle ödemek zorunda kaldığı toplamda 173 milyon TL’yi bulan meblağneyin karşılığı olarak kim tarafından tahsil edilmiştir?11.             Bölgedeki 300 bin köy abonesinin 188 bininin borcunu ödemediği doğru mudur?12.             Bölgede aylık 80-90 TL elektrik faturası gelen bir abonenin aylık sadece 5-10 TL ödemesi nedeniyle kendisine ihbarname gönderilerek elektriği kesildiğinde AKP’li bakanların milletvekillerinin “bu elektriği kesmeyin yoksa bizim oyumuz düşecek” diye şikayet ettikleri iddiası doğru mudur?13.             AKP’li Mardin Belediyesi, Kasım 2013 itibariyle birikmiş olan 25 milyon TL’lik elektik borcunu niçin ödememektedir?14.             Kaçak elektrik bedelinin karşılanacağını bilmediği için Dicle Elektik A.Ş.’nin özelleştirilmesinde düşük fiyat vererek Tivnikli’nin gerisinde kalan firmalar aleyhine haksız rekabet yaratılmış olmuyor mu?15.             Bu şekilde kaçak elektrik kullanım bedeli, Hazine, kamu maliyesi tarafından karşılanan son 5 yılda kaç şirket oldu? Yapılan ödemelerin toplamı son 5 yıl içinde yıllar itibariyle kaç TL olmuştur?
Bugün Sadece Aktörler Değişti
28 Şubat döneminde İçişleri Bakanı olan TBMM Başkanvekili ve MHP İstanbul Milletvekili Meral Akşener, en son MGK kararlarının, tarihin tekerrürü ve bugün sadece aktörlerin değiştiğini söyledi.MHP İstanbul Milletvekili ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Meral Akşener, partisinin belediye başkan adayı proje tanıtımı için Amasya'ya geldi. Konuşmasında 28 Şubat'ta yaşanan olaylara da değinen dönemim İçişleri Bakanı Meral Akşener, '28 Şubat MGK toplantısında, 18 maddelik bir tasfiye kararı çıkmıştı. Bugün iş başında bulunan arkadaşlar, Rahmetli Erbakan hocayı yeterince direnmemekle suçlamışlardı. Allah'ın sopası yok. Bir gün evvelki MGK toplantısında bir karar çıktı. O günün Refah Partililerin savunduğu dille söylüyorum. Silahların gölgesinde yumuşatılmaya gayret edilerek imzalanmış metnin, bu sefer Rahmetli Erbakan'ı suçlayan bu ekiple yeniden irtica kovalamaya başlıyor. Haksızlık yaparsın yaparsın böyle ayağına dolanır. Dolayısıyla o gün ile bugün arasında sadece aktörler değişti. Dün askerler vardı, belinde silah vardı, ondan korkuldu deniliyordu, bugün belde silah yok ama milli iradenin temsilcileri bir karar verdi, irticai örgüt suçlaması. En son ki MGK toplantısında alınan çok enteresandır.' ifadelerini kullandı. 'CUMHURBAŞKANI'NIN JET HIZIYLA İMZALAMASI MANİDAR' Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun (HSYK) Adalet Bakanlığı emrine verilmesini 'Facia' olarak nitelendiren Akşener, '2010'da ne yapıldı? Referandum yapıldı. Bu referandumda AKP'nin çıkardığı Anayasa değişikliği referanduma gitti ve vatandaşımıza, milletimize propaganda olarak demokratikleşmeye yönelik çalışma olduğu söylendi ve o iddia ile de sonuç alındı. Şimdi nasıl oluyor? Kanun yapma yetkisi Meclis'in, uygulayacak olan hakimler yürütmenin. Böyle bir şey olabilir mi? Son dönemlerdeki günlük kelime ile söylüyorum, Cumhurbaşkanı'nı jet hızıyla imzalaması manidar.' diye konuştu. AK PARTİYE OY VEREN VATANDAŞLAR TRAVMA YAŞADI Akşener, son zamanlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmalara da değindi. Akşener, AK Parti'ye oy veren vatandaşların adeta bir travma yaşadıklarını ifade etti. Akşener, 'Bizler bir başka partili olarak şok yaşadık ki bu ülkenin tarihinde asla bir vatandaş oy versin veya vermesin, bu ülkenin başbakanının böyle bir konuşma yapabilir olmasını kabul etmesi mümkün değildir. Bu iddia ya doğruysa? Konusu insanımızı müthiş etkilemiş durumdadır. Başbakanlık makamını deruhte eden bir kişinin bu manada bir konuşmasının olabileceğini dahi düşünmek insanların moralini sıfır etmiş durumdadır. Burada işin 'yaptın yapmadın' boyutunun dışında Sayın Başbakan bu milletin ruh sağlığı açısından, kedisine oy veren seçmenin inancı, ruh sağlığı ve bu ülkeye olan umudu açısından gereğini yapması lazım. Dört bakan çocuğuyla başlayan ve kendisiyle devam eden bu yolsuzluk, hırsızlık, çalma çırpma konusunda gerçekten vatandaşımızın, milletimizin kalbini ferahlatacak bir yol tutma zorunda, aksi taktirde genel başkanımızın ifade ettiği iç bütünlüğümüz bozulur, iç barışımız bozulur. Başbakan'a düşen iş yargı yoluyla aklanma yolunu açmalıdır. Türkiye milleti böyle bir şeyi hak etmiyor. Dünyanın bütün önemli gazetelerinin başlıklarında Sayın Başbakan ve oğlu arasında geçtiği iddia edilen o konuşmayla çalkalanıyor. Anadolu'da bir söz vardır 'İşi gargaraya getirmek' diye. Laf kalabalığı ile işin üzerini örtüp, vatandaşı Türkiye ile ilgili ümit etme, umutlu olma, milletimizin bu umudunu ortadan kaldırma hakkı kimsede yoktur.' dedi.Zaman
Erdoğan’ın Yargıya Talimatı, Alevi Hâkim Fişlemesi ve FB Mahkûmiyeti TBMM'de
Umut Oran: Hakim savcılar etnik kökenlerine göre mi ayrılıyor? Adalet Bakanı’nın dava takipçiliği görevi var mı? FB yöneticileri için de Yargıtay girişiminiz oldu mu? ANKARA CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, Recep Tayyip Erdoğan’ın, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in telefonla yaptığı telefon görüşmesinde işadamı Aydın Doğan'ın, Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) isteği doğrultusunda mutlaka mahkûm olması için Yargıtay nezdinde girişimde bulunması talimatı vermesi, Sadullah Ergin’in ise davaya bakan hâkimin “Alevi” olmasından bahsetmesini TBMM’ye taşıdı. Oran, Erdoğan’ın, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın davasının Yargıtay’da onanması için girişimde bulunup bulunmadığının da açıklanmasını istedi. Erdoğan’dan, Ergin’e, işadamına ceza verilsin talimatı CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yanıtlaması istemiyle TBMM’ye sunduğu soru önergesinde dün gece sosyal medyaya düşen son telefon kaydını gündeme getirdi. Umut Oran önergesinde şunları kaydetti: “Sosyal medyaya yansıyan yasal dinleme kayıtlarına göre Recep Tayyip Erdoğan selefiniz dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i telefonla aramış, aralarında yaptıkları konuşmada halen sürmekte olan bir davayı takip etmesi talimatını kendisine vermiş, yine davada çıkan sonucun kabul edilemez olduğunu ve sanıkların SPK’nın da istediği biçimde mutlaka ceza alması gerektiğini bildirmiştir. Sadullah Ergin ise,  davada karar veren hâkimin “Alevi” ve “kendilerine karşı olumsuz” bir kişi olduğunu ifade etmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda Erdoğan’ın istediği sonucun alınacağını beyan etmiştir. Daha sonra aralarında yargıya “transfer edilen” hâkimler hakkında konuşulmuş, konunun Ali Babacan ve Sadullah Ergin tarafından takip edilmesi noktasında anlaşılmıştır.” Hakim savcılar etnik kökenlerine göre mi ayrılıyor? CHP’li Oran’ın, Adalet bakanı’na yönelttiği sorular ise şöyle: Bakanlığınız tarafından hâkim ve savcıların etnik kökenleri, dini ve siyasi inanışları takip edilmekte midir, bu bilgiler bir bilgi notuyla Başbakan’a sunulmakta mıdır? Bakanlıkta kaç Alevi hâkim ve savcı çalışmaktadır? Alevilik olumsuz bir özellik mi? Alevi olmak “olumsuz” bir özellik midir? Alevi vatandaşlarımızın hâkim ve savcı olma hakkı yok mudur? Alevi hâkim ve savcıların yaptığı işlemler doğrudan hukuksuz mudur? Hukukta “Aleviler hâkim, savcı olamaz” diye bir mevzuat bulunmakta mıdır? Bakanlar Kurulu’nda bu konuda izahatta bulunulacak kadar bunun alenileşmesi hükümetinizin politikalarından biri midir? Ayrımcılık suçu değil mi? Bir kamu görevlisi, hâkim-savcıyı, vatandaşı “Alevi” diye nitelemek ayrımcılık suçunu oluşturmuyor mu? Hâkim ve savcıları etnik kökenleri, dini ve siyasi inanışları nedeniyle fişleyerek ayrımcılık suçu işleyen personel hakkında tarafınızca başlatılan adli veya idari bir soruşturma bulunmakta mıdır? Bu soruşturma kapsamında kaç bürokrat soruşturulmaktadır, bu emirleri veren amirler hakkında da soruşturma başlatılmış mıdır? Adalet Bakanı’nın dava takipçiliği görevi var mı? Adalet Bakanı’nın görevleri arasında Başbakan’ın emri üzerine dava takipçiliği yapmak bulunmakta mıdır? Bakanlığın ve personelinin bu amaçla kullanılmaması için aldığınız önlemler nelerdir? Göreve geldiğiniz günden bugüne kadar Başbakan’ın şahsen sizin takip etmenizi istediği davalar nelerdir, bu davalarda Başbakan hangi kararların çıkmasını istemiştir, Anayasa’ya aykırı ve yargıya müdahale anlamına gelecek bu kanunsuz emirlere uydunuz mu? Şahsınıza bu kanunsuz emirleri veren şahıs hakkında suç duyurusunda bulunarak adli süreci başlattınız mı? Kamuoyunda Ergenekon, OdaTV, Balyoz, Poyraz, KCK adıyla bilinen davalar Bakanlığınız tarafından takip edilmiş midir, bu davayı görmekte olan mahkemelerin hangi kararları alacağı yönünde Bakanlığınız tarafından verilen sözlü veya yazılı bir talimat bulunmakta mıdır? FB yöneticileri için de Yargıtay girişiminiz oldu mu? Kamuoyunda 3 Temmuz davası adıyla da bilinen, Fenerbahçe ve Beşiktaş yöneticilerini kapsayan dava da Erdoğan ve selefiniz Sadullah Ergin tarafından takip edilmiş midir? Yargıtay 5. Dairesi’ne bu davada Aziz Yıldırım’a ve Fenerbahçe yöneticilerine ceza verilmesi yönünde bir talimat gönderilmiş midir?
Cemil Çiçek, Erdoğan İle Oğluna Ait Kayıtların Soruşturma Önergesinden Çıkarılmasını İstedi
CHP grup başkanvekilleri, Meclis Başkanı Çiçek'in Erdoğan ile oğluna ait ses kayıtlarının önergede yer almaması talebini reddettiMeclis Başkanı Cemil Çiçek , CHP’nin Başbakan hakkında verdiği soruşturma önergesinde Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmelerinin çıkarılmasını istedi. CHP geri adım atmadı. Al Jazeera Türk’ten Sibel Demirci Erdem’in haberine göre, TBMM bürokratları CHP grubuna Meclis Başkanı Çiçek’in önergeden, internette yayınlanan ses kayıtlarının içeriğinin çıkarılması yönündeki görüşünü iletti. Ancak CHP grup başkanvekilleri, Meclis Başkanı’ndan gelen bu mesaja olumlu yanıt vermedi. CHP Meclis Başkanlığı’na “Başbakan hakkında verilen soruşturma önergesi anayasa ve içtüzüğe uygun” görüşünü iletti. CHP'den gelen olumsuz yanıtın ardından Meclis Başkanlığı'nın soruşturma önergesi ile ilgili kararı bekleniyor. TBMM'nin içtüzüğüne göre Meclis Başkanlığı'na verilen önergeler 'gelen kâğıtlar' listesine alınıyor ve genel kurulda okunuyor. Okunan önergenin bir örneği başkanlık tarafından hakkında soruşturma açılması istenen başbakan veya bakana gönderiliyor. Soruşturma önergesinin verildiği tarihten itibaren bir ay içinde görüşülmesi gerekiyor. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Çiçek’in önergeyi işleme koyması gerektiğini söyledi. Altay “Keyfi bir uygulama söz konusu olamaz, Meclis Başkanı soruşturma önergesini işleme koymazsa suç işlemiş olur. Bizim önergemiz anayasaya uygun” dedi. CHP 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturması kapsamında Başbakan Erdoğan’ın “görevini kötüye kullandığı, suçu bildirmediği, yargıyı etkilemeye teşebbüs, suçluyu kayırma, haksız mal edinme, mal kaçırma” iddialarıyla Meclis soruşturması açılmasını talep etmişti. CHP geçen hafta verdiği önergede Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilâl Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmanın tam metni de yer aldı. Önergede, Erdoğan'ın evdeki paraların sıfırlanması için oğluna talimat verdiği savunularak 'Başbakan'ın oğlunun evinde bulanan paranın Başbakan’a ait olduğu, bu paranın Başbakan’ın olağan geliriyle uyumlu olmadığı, Erdoğan’ın çocuklarının yanı sıra damadında ve kardeşinde de yüklü miktarda para saklandığı' iddiasına yer verildi.T24
Gürakan: MEB Yasası Eğitimin Siyasallaşmasıdır
Türk Eğitim Sen Hatay 2 nolu Şuse Sekreteri Yaşar Gürakan yazılı bir açıklama yaparak hükümetin TBMM’ye sevk ettiği Dersaneler Yasası ile Milli Eğitim Bakanlığındaki müsteşarlar hariç tüm üst düzey kadroların değiştirilmesine ve müdür atamalarının Valilerin yetkisine bırakılmasının amaçlandığını belirtti. Gürakan açıklamasında; “Liyakatli, ehil okul müdür ve müdür yardımcıları devri son bulacak, torpili olanın sırtı yere gelmeyecek, yandaşlar padişah olacaktır. Bu madde ile birlikte 100 bin okul yöneticisinin görevi sona erdirilecektir. Bu durumda akıllara “AKP kendi devletini mi kurmaktadır?” sorusu gelmektedir” dedi.Türk Eğitim Sen Hatay 2 Nolu Şube Sekreteri Yaşar Gürakan yaptığı yazılı açıklamada; “Hükümetin TBMM’ye sevk ettiği Dershane Yasa Tasarısı eğitim camiasında bomba etkisi yarattı. Her zaman olduğu gibi yine ka palı kapılar ardında hazırlanan bu tasarıda sendikamızın asla kabul edemeyeceği hususlar yer almaktadır. TBMM’ye sevk edilen yasa tasarısında dershanelerin kapatılmasının yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’nın Müsteşar hariç tüm üst düzey yönetiminin değişmesi de yer almaktadır. Daha önce de Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer Teşkilat Yasası çıkararak, Bakanlık Merkez Teşkilatını yerle yeksan etmişti. Şimdi de Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda yeni bir hamle yapmıştır. Demek ki Ömer Dinçer’in Teşkilat Yasası, hükümet nazarında istenen etkiyi sağlamadı ve yeterli sayıda adam kayırılmadı ki, bununla ilgili bir düzenlemeye gidilmesi gündeme geldi. Peki bu ne demektir? Tasarının bu şekliyle yasalaşması halinde Milli Eğitim Bakan -lığı’na ard arda davalar açılacaktır. Zira bu, kazanılmış haklara vurulmuş bir darbedir. Bu, devletteki istikrarın zedelenmesidir. Bu, MEB’in hafızasının yok edilmesi demektir. Değişen bürokratların yerine kimler getirilecektir? Bu kişiler hangi vasıflara sahip olacaktır? Kariyer ve liyakat ilkeleri yine yerle yeksan mı edilecektir? Sırf yandaş diye iş bil-meyen bürokratlar ordusu mu Milli Eğitim Bakanlığı’nı yönetecektir? Yasa tasarısında dikkat çeken bir başka husus da 4 yıl ve üzeri sürelerle okul müdür ve yardımcısı olanların, bu görevlerinin ‘hiçbir işleme gerek kalmaksızın’ sona ereceğidir. Bilindiği gibi okul müdür yardımcıları yazılı sınav, okul müdürleri de yazılı ve sözlü sınav sonucuna göre atanmaktaydı. Ayrıca 5 yıl aynı okulda bulunun okul müdür ve müdür yardımcıları rotasyona tabi tutulmaktaydı. Yasa tasarısında “Okul ve kurum müdürleri, İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcı-ları ise Okul kurum veya okul müdürünün inhası ve İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki görevlendirmeler özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak doğurmaz” denilmektedir. Yani bu şu anlama gelmektedir: Okul müdür ve müdür yardımcıları bun dan sonra sınav sonuçlarına göre görevlendirilmeyecektir. Okul müdürleri İl Milli Eğitim Müdürlüğünün, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları da okul/kurum müdürünün inhası ve İl Milli Eğitim Müdürünün teklifi ile Vali tarafından 4 yıllığına görevlendirilecektir. Burada da okul müdür ve müdür yardımcılarının kaderi İl Milli Eğitim Müdürlerinin ve Valilerin yani Hükümetin iki dudağı arasında olacaktır. Kendilerine biat edenler, yandaşlar, torpilliler okul müdür ve müdür yardımcısı olarak 4 yılın ardından bir 4 yıl daha görev yapacak, ancak Hükümetin emir kulu olmayanların görevlerine son verilecektir. Böylece liyakatli, ehil okul müdür ve müdür yardımcıları devri son bulacak, torpili olanın sırtı yere gelmeyecek, yandaşlar padişah olacaktır. Bu madde ile birlikte 100 bin okul yöneticisinin görevi sona erdirilecektir. Bu durumda akıllara “ AKP kendi de -vletini mi kurmaktadır? ” sorusu gelmektedir. Bu insanların sosyal statülerini bir kanunla, bir kalemde nasıl ellerinden alabilir-siniz? Ne yazık ki üst yönetimlere, iktidara biat eden yönetici profili gelmektedir. Bu minvalde Türk Eğitim-Sen, genel olarak olumsuz bulduğu bu rezalet yasa tasarısını protesto edecektir. Gerekirse 800 bin öğretmen ile birlikte her türlü eylemi meşru göreceğiz. ‘Bakan koltuğu’ bundan sonra Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’ya çivi gibi batacaktır. Bakan ve Müsteşar o koltuklarda rahat oturamayacak, sınırsız yetki ile Bakanlıkta istediği gibi at koşturamayacaktır. Hükümet bilmelidir ki; Milli Eğitim Bakanlığı kimsenin tekelinde değildir. Bakanlık ve Hükümet istişare yapmadan, kapalı kapılar ardında alelacele kanun ve yönetmelikler çıkaramaz. MEB’i, tüm eğitim çalışanları ile birlikte yönetemiyorsanız, o koltukları da bir an önce bırakmalısınız” dedi. Haber okunma sayısı: 317
4 Eski Bakanın Fezlekesi Meclis'e Gönderildi
17 Aralık' soruşturması kapsamında 4 eski bakan hakkında hazırlanan fezlekeler, savcılık tarafından Meclis'e gönderildi. '17 Aralık' soruşturmasını yürüten savcılar, eski bakanlar Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkında fezleke hazırlamıştı. Fezlekeler savcılık tarafından Adalet Bakanlığı'na gönderildi. Ancak Bakanlık, dört eski bakan hakkındaki fezlekeleri, usûl eksiklikleri nedeniyle iade etti. Usûl eksikliğinin de 'fezlekelerin Adalet Bakanlığı aracılığıyla değil, doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) gönderilmesi gerektiği yönünde' 2011 yılında çıkarılan genelgeye uyulmaması olduğu belirtildi. DOĞRUDAN TBMM'YE GÖNDERİLDİBakanlığın geri gönderdiği fezlekeler, soruşturmayı yürüten savcının bağlı olduğu büronun başındaki İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Cengiz Ali Cengiz Hacıosmanoğlu tarafından tekrar ele alındı. Savcı Hacıosmanoğlu usûl eksikliklerini tamamlamasının ardından fezlekeleri bu sefer doğrudan yeniden TBMM'ye gönderdi.DHA
"Demokratikleşme Paketi" Kabul Edildi
'Demokratikleşme paketi' olarak bilinen Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi.Kanuna göre, hem yerel hem de genel seçimlerde her türlü propaganda, Türkçenin yanı sıra farklı dil ve lehçelerde de yapılabilecek. Siyasi partiler, tüzüklerinde yer almak ve 2’den fazla olmamak koşuluyla eş genel başkanlık sistemini uygulayabilecek. Siyasi partilerin, bir ilçede teşkilatlanmaları için beldelerde teşkilat kurma zorunluluğu kalkacak. Siyasi partilere devlet yardımı yapılabilmesi için milletvekili genel seçimlerinde alınması gereken oy oranı yüzde 7'den yüzde 3'e indirilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılacağı yer ve güzergahı, ilgili belediye başkanları ile siyasi partiler, meslek örgütleri ve sendikaların görüşü alınarak, mahallin en büyük mülki amiri tarafından belirlenecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yer ve güzergahlar, yerel gazeteler ile valilik ve kaymakamlık internet sitelerinde ilan edilecek. Açık yerlerdeki toplantı ve yürüyüşler, güneş batmadan önce dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantılar ise saat 24.00'e kadar yapılabilecek. Düzenleme kurulu Toplantı ve gösteri yürüyüşleri sırasında hükümet komiserinin görev ve yetkileri, düzenleme kuruluna verilecek. Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde katılımcıların ve konuşmacıların ses ve görüntüleri, kolluk tarafından yapıldığı belli olacak şekilde kaydedilebilecek. Bu kayıtlar, şüphelilerin ve suç delillerinin tespiti dışında başka bir amaç için kullanılamayacak. Toplantının amacı dışına çıktığı veya düzen içinde gerçekleşmesi imkansız gördüğü takdirde kurul veya toplanamadığı takdirde kurul başkanı, dağılma kararı alacak ve durumu derhal yetkili kolluk amirine bildirecek. Düzenleme kurulu veya kurul başkanı, kanuna aykırı hale dönüşmesi durumunda, toplantı veya gösteri yürüyüşünün sona erdiğini topluluğa ilan edecek ve durumu derhal yetkili kolluk amirine bildirecek. Kurulun veya kurul başkanının bu görevi yerine getirmemesi halinde, durum yetkili kolluk amirince mahallin en büyük mülki amirine bildirilecek ve mülki amirce toplantının sona erdirilip erdirilmeyeceğine karar verilecek. Mülki amir, yazılı veya acele hallerde, sözlü emirle, mahallin güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderecek. Farklı dil ve lehçelerde eğitim, öğretim Özel Öğretim Kurumları Kanunu hükümlerine tabi olmak üzere, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla özel okullar açılabilecek. Bu kurumlarda eğitim ve öğretimin yapılacağı dil ve lehçeler, Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilecek. Kanunla, anayasada öngörülen temel hak ve hürriyetlerden biri olan eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasının engellenmesi yaptırım altına alınıyor ve bu suç için belirlenen ceza artırılıyor. Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla; devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine, kişinin eğitim ve öğretim hakkının kullanılmasına, öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına engel olanlara, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilecek. Kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılması hakkının engellenmesinde de 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası uygulanacak. Yaşam tarzına müdahale suç kapsamında Kişilerin toplu ibadetleri yanı sıra bireysel ibadetlerinin engellenmesi de suç olarak düzenleniyor. Kişinin dini inancının gereğini yerine getirmesinin engellenmesi yaptırım altına alınıyor. Kişilerin Anayasa'da ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan dini inanç, düşünce ve kanaatleri açıklama özgürlüğünün cebir veya tehdit kullanılarak engellenmesi suç olarak tanımlanıyor. Dini inancın gereğinin yerine getirilmesinin veya dini ibadet, ayinlerin bireysel ve toplu olarak yapılmasının cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi halinde, fail bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılacak. Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla bir kimsenin inanç, düşünce veya kanaatlerinden kaynaklanan yaşam tarzına ilişkin tercihlerine müdahale eden ve bunları değiştirmeye zorlayan kişiye de aynı ceza verilecek. Nefret suçu Kanunla, 'ayrımcılığın' yanı sıra 'nefret suçu' da kanun kapsamına alınıyor. Böylece söz konusu suçun nefrete dayalı ayrımcılık olduğuna vurgu yapılıyor. Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle; bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini, bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını, işe alınmasını, olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacak. Köylere eski isimleri geri verilebilecek Kanunla, köy isimlerinin resen değiştirilmesine yol açan hükmü kaldırılarak, köylere, eski isimlerinin geri verilmesine imkan tanınıyor. Kanunun, 'Türkçeden başka dil ve yazı kullanamazlar' ibaresi madde metninden çıkarılarak, ön seçimler esnasında yapılacak propagandalarda Türkçeden başka dil ve yazı kullanılması yasağı kaldırılıyor ve adayların ön seçim propagandasında kendilerini Türkçeden başka dil ve yazıyla da ifade edebilmelerine imkan sağlanıyor. Her çeşit fitre, zekat, kurban derisi ve bağırsak yardımlarının sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının geliri sayılmasına ilişkin düzenleme yürürlükten kaldırılıyor. Şapka İktisası Hakkında Kanun ile Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunda yasaklanan eylemler ve yükümlülüklere aykırı davranmayı suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanununun 222. maddesi yürürlükten kaldırılıyor. Tasarıda, 'terör eyleminden mahkum olanların da aralarında bulunduğu bazı suçlardan' mahkum olanların, siyasi partilere üye olamayacakları ve üye kaydedilemeyeceklerine ilişkin düzenleme yürürlükten kaldırılıyordu. Ancak AK Parti'nin verdiği değişiklik önergesi ile bu maddede değişiklik yapılarak, mevcut hüküm korundu. Buna göre, kamu hizmetlerinden yasaklılar; basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, kaçakçılık suçları, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkum olanlar; taksirli suçlar hariç beş yıl ağır hapis veya beş yıl ve daha fazla hapis cezasına mahkum olanlar, terör eyleminden mahkum olanlar siyasi partilere üye olamayacak ve üye kaydedilemeyecek. Terörle Mücadele Kanunu'na gerek yok Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Terörle Mücadele Kanunu'na şu anda ihtiyaç olmadığını, bu kanundaki bütün maddelerin karşılığının Türk Ceza Kanunu'nda olduğunu söyledi. Atalay, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülen, 'Demokratikleşme paketi' olarak bilinen Temel Hak ve Hürriyetlerin Geliştirilmesi Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısının 2. bölümü üzerinde milletvekillerinin eleştiri ve sorularını yanıtladı. Adalet Bakanlığı'nın yeniden yargılama ile ilgili çalışması olduğunu belirten Atalay, 'Bu konuda kapsam vesaire ne kadar, onun hacmini bilmek gerekiyor' dedi. Atalay, Terörle Mücadele Kanunu'na şu anda ihtiyaç olmadığını, kanundaki bütün maddelerin karşılığının Türk Ceza Kanunu'nda olduğunu ifade ederek, 'Bu kanunun kalkmasıyla hiç bir boşluk oluşmuyor. İleriki bir zaman içinde onun da yapılması gerektiğini düşünüyorum' diye konuştu. Tutukluluğun bir ceza değil tedbir olduğuna ve bunun mümkün olduğunca kısa sürmesi gerektiğine inandığını belirten Atalay, tutukluluğun süresinin son yapılan çalışmayla 5 yıla indirilmesinin olumlu bir gelişme olduğunu kaydetti. Atalay, tutuklamayı zorlaştıran epey düzenleme yaptıklarını söyledi. Başbakan Yardımcısı Atalay, tasarının, 'Yer isimlerinin değiştirilmesine ilişkin maddesiyle' ilgili de açıklama yaptı. 1949 yılında ilgili kanunla devlete, Türkçe olmayan yer isimlerini değiştirme görevi verildiğini belirten Atalay, '12 bin kadar yer ismi değişmiş. Bazen o ismin kökeni belli değil ama yıllardır oralarda o isimlerle biliniyor. Şimdi yapacağımız düzenlemeden sonra vatandaş kendi yaşadığı yerin ismini değiştirmek istiyorsa referandum yapacak, sonucunu da İçişleri Bakanlığı'na gönderecek. O yerin ismi de İçişleri Bakanlığı'nın onayı ile değiştirilecek' diye konuştu. Muhabir: Coşkun Ergül/Ali Hakan Der | AA
Umut Oran'dan TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e Sert Tepki
BTK ve TİB, ka­mu­oyun­da “san­sü­r” tar­tış­ma­sı baş­la­tan ta­lep­le il­gi­li ola­rak CHP’­li ve­ki­le “seh­ven gön­de­ril­miş­tir, in­ce­le­me­ler sü­rü­yo­r” ya­nı­tı ver­di.Çİ­ÇEK: ÖZEN­Lİ OLUNMec­lis Baş­ka­nı Ce­mil Çi­çek ise, TBMM Baş­kan­lı­ğı­’nın res­mi in­ter­net si­te­sin­den söz ko­nu­su öner­ge­nin kal­dı­rıl­ma­sı­na iliş­kin ta­lep gel­me­di­ği­ni be­lirt­ti. Çi­çek, TİB Baş­kan­lı­ğı ile ya­pı­lan gö­rüş­me­ler­de, TBMM Baş­kan­lı­ğı ve mil­let­ve­kil­le­riy­le ya­pı­la­cak iş ve iş­lem­ler­de da­ha özen­li olun­ma­sı­nın is­ten­di­ği­ni vur­gu­la­dı.Çi­çek, Ora­n’­ın ya­zı­lı öner­ge­si­nin ki­şi­sel web si­te­sin­den kal­dı­rıl­ma­sı ta­le­biy­le il­gi­li ola­rak ise “Şah­si in­ter­net si­te­niz­le il­gi­li ya­pı­la­cak iş­lem bu­lun­ma­mak­ta­dı­r” ce­va­bi ya­zı­sı gön­der­di. Umut Oran, Mec­lis Baş­ka­nı Çi­çe­k’­e tep­ki gös­te­re­rek, “TBMM Baş­ka­nı­’nın bir say­fa­lık içi boş ya­nı­tın­da ko­nu­yu sap­tır­dı­ğı­nı gö­rü­yo­ruz. 15 ya­şın­da­ki Twit­ter he­sa­bı olan genç­le­rin bi­le bil­di­ği ko­nu­yu bil­mez­den gel­mek­te­dir. Çi­çek, be­nim özel web si­tem­de ye­mek ta­ri­fi ya da aşk şi­ir­le­ri ya­yın­lan­mı­yor, ta­ma­mı se­nin önü­ne ge­len so­ru öner­ge­si ve ba­kan­la­rın ya­nıt­la­rı ya­yın­la­nı­yor. Ya­ni bu özel de­ğil ge­nel bir teh­li­ke Sa­yın Çi­çek, ge­nel! Bir mil­let­ve­ki­li­nin web si­te­sin­de­ki öner­ge­nin kal­dı­rıl­ma­sı is­te­ni­yor da­ha bu­nu an­la­ya­ma­mış­sı­nı­z” de­di.HAYAL KIRIKLIĞICHP Ge­nel Baş­kan Yar­dım­cı­sı Oran, TİB ve BTK’­dan ge­len ‘seh­ven ol­du’ şek­lin­de­ki res­mi ya­nıt­la­ra da tep­ki gös­te­re­rek, “TİB, BTK ve TBMM Baş­ka­nı­’n­dan ge­len üç ya­nıt ha­yal kı­rık­lı­ğı ya­rat­mış­tır. Gö­rü­nen o ki Tür­ki­ye­’de ‘seh­ve­n’ ca­na­va­rı yi­ne hort­la­mış­tı­r” diye konuştu.
Umut Oran’dan Arınç’a “Siz Bu Kanunu Çok Ciddiye Alıyorsunuz” Sorusu
CHP, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın, yöneticisi olduğu Okçular Vakfı’na devredilmesi için okçular tekkesi ve arazisi için yaptığı girişimleri ve KİPTAŞ Genel Müdürü’ne yaptığı “aramış “siz bu kanunu çok ciddiye alıyorsunuz ya, KİPTAŞ başka Belediye başka” açıklaması TBMM gündemine taşıdı.CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’ın, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yanıtlaması istemiyle hazırladığı soru önergesini TBMM’ye sundu. Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait olan Okçular Tekke ve arazisi önce Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’ne tahsis edilmiş daha sonra bu tahsis kaldırılmış, ilgili arazi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na tahsis edildiğini anımsatan Umut Oran, önergesinde şunları kaydetti:Siz bu kanunu çok ciddiye alıyorsunuz“İlgili Belediye tekkenin restorasyon ve çevre düzenlemesi işlerini kendi konut şirketi KİPTAŞ’a vermiş olup, ilgili arazinin KİPTAŞ tarafından Mütevelli Heyeti’nde Bilal Erdoğan, Ahmet Misbah Demircan, Hüseyin Ersan Topbaş ve Muhammed Topbaş’ın da olduğu Okçular Vakfı’na devredildiği görülmektedir.  Kamuoyunda yer alan iddialara göre devir sırasında Bilal Erdoğan, KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım’ı aramış “siz bu kanunu çok ciddiye alıyorsunuz ya, KİPTAŞ başka Belediye başka” demiş, yine yapılan masrafın hakedişi karşılığı arazinin kendilerine devrini talep etmiştir.”Arazinin rayiç bedeli nedir?Oran’ın önergesinde yer alan sorular şöyle:Bugün, yaklaşık 5.000 m2’lik bir alanda inşaası tamamlanan, mescid, hünkar kasrı, konferans salonu, müze, ve kütüphane olmak üzere beş ana bölümden oluşan, iki büyük toplantı salonu, 200 kişilik bir konferans salonu, okçuluk tarihi ile ilgili bir kütüphane ve Topkapı Sarayı Müzesi’nden alınacak ok ve okçulukla ilgili eserlerin teşhir edileceği bir müze yer alan, ok atış alanının altında 300 arabalık bir otopark bulunan bu kıymetli arazinin rayiç bedeli nedir? Okçular tekkesi ve arazisi Okçular Vakfı’na satış yoluyla mı yoksa tahsis yoluyla mı devredilmiştir? Bu iş için KİPTAŞ’a verilen bedel nedir? Bilal Erdoğan iddiasını araştırdınız mı?Başbakan’ın nüfuzu kullanılarak KİPTAŞ Genel Müdürlüğü’ne baskı yapıldığı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve Beyoğlu Başkanı’nın da dahil olduğu kamu görevlilerinin da katılımıyla bu kıymetli arazinin bir vakfa kamu zararına yol açacak şekilde devredildiği, bu yolla vakfa usulsüz maddi kazanç sağlandığı, hukuka aykırı bu işlemlerin Başbakan’ın talimatıyla oğlu Bilal Erdoğan tarafında takip edilerek sonuçlandırıldığı iddialarının araştırılması için tarafınızca verilmiş bir talimat bulunmakta mıdır? Tarafınızca herhangi bir idari soruşturma başlatılmış mıdır? Bu olayların ortaya çıkartılması için sizin veya size bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir suç duyurusu bulunmakta mıdır?