onedio
Görüş Bildir

Fas Haberleri

Fas ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Fas ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Gladyatör 2 Aktörleri Paul Mescal ile Pedro Pascal'ın Kamera Arkası Fotoğraflarına Birbirinden Komik Yorumlar
Son yılların en popüler oyuncularından ikisi olan Paul Mescal ile Pedro Pascal 'Gladyatör 2' filminde bir araya geldi. Film hem sinema eleştirmenleri hem de izleyenler tarafından çok beğenildi. Bunun yanı sıra oyuncuların film dışındaki halleri de çok konuşuldu. Pedro Pascal filmin çekimleri sırasında Paul Mescal ile çektirdiği fotoğrafları paylaşınca bu goygoy daha da yayıldı. İkilinin sempatik tavırları, soyadı benzerlikleri, duruşları sosyal medyanın diline düştü. Gelin önce fotoğraflara, ardından gelen yorumlara hep birlikte bakalım.
13. !f Film Festivali Sona Erdi! Bağımsız Filmleri Kaç Kişi İzledi?
İstanbul'dan 13 Şubat'ta yola çıkan ve 27 Şubat-2 Mart'ta Ankara ve İzmir'e uğrayan !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 80 bin kişiye ulaştı. !f İstanbul'dan yapılan yazılı açıklamaya göre, festival kapsamında, uzun ve kısa metrajlı 100'e yakın film gösterildi. Nymphomaniac/İtiraf ve The Wind Rises/Rüzgar Yükseliyor'un biletleri festivalin ön satışının ilk gününde tükendi. 'Drinking Buddies/Akşamdan Kalanlar', 'Dallas Buyers Club/ Sınırsızlar Kulübü', 'The Double/Öteki', 'The Grandmaster/Büyük Usta', 'Is the Man Who Is Tall Happy?: An Animated Conversation with Noam Chomsky/Uzun Boylu Adam Mutlu Mu?: Noam Chomsky ile Canlandırma Bir Sohbet', 'Under the Skin/Derinin Altında' filmlerin biletleri de kısa sürede satıldı. Uluslararası yarışmalı bölüm Keş!f'te, ABD, Almanya, Fransa, Fas, Irak, İngiltere, İran, İsviçre, Nepal, Norveç, Sırbistan ve Türkiye'den toplam 9 film yarıştı. Ana jüri ve Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisinin ortak seçimi, 'Fish & Cat/Balık ve Kedi' filmiyle İranlı yönetmen Shahram Mokri oldu. Festivalin bu yılki yeni yarışması 'Aşk & Başka Bi'Dünya'da ise ABD, Almanya, Arjantin, Avusturya, Irak, İngiltere, İsviçre, Mısır, Rusya, Şili ve Türkiye'den toplam 7 film yarıştı. Jüri, 'yılın en yaratıcı müdahalesi' olarak Türkiye'den Koray Kaya'nın filmi 'Anarşik Armoni'yi seçti. 'Türkiye'den Kısalar' bölümü kapsamında verilen 'İzleyici Ödülleri'nde, 'en iyi kısa' Azra Deniz Okyay'ın yönettiği 'Küçük Kara Balıklar'a verilirken, Can Evrenol'un 'Baskın'ı ikinciliği, Onur Yağız'ın 'Patika / Patika (The Country Road)' adlı kısa filmi üçüncülüğü aldı. Habertürk
Mesut'a Niasse'li Gönderme
Fatih Terim, İsveç ile oynanacak hazırlık maçı öncesi düzenlediği basın toplantısında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. A Milli Futbol Takımı Teknik Direktörü Fatih Terim, İsveç ile oynanacak karşılaşma öncesi basın mensuplarının karşısına geçti. Uzun bir aradan sonra İsveç ile karşılaşacaklarını hatırlatan Terim, sözlerine şöyle başladı: 'Umarım güzel bir maç olur. Ankara tabii başkentimiz ve bizim için önemli bir şehir. Taraftarların maça ilisinin yüksek olduğunu duydum. Hepsinin kırmızı beyaz giyinerek bu maça gelmesini diliyoruz. Ömer ve Tolga bildiğiniz gibi kadrodan sakatlıkları nedeniyle çıkartıldı. Mehmet Topal'ın bacağında bir sıkıntı var. Son antrenmanda yer almayabilir. Yarın da büyük ihtimal onu riske etmeyiz.' 'COŞKU VE KONSANTRE ÇOK ÖNEMLİ...' Terim, 2016 Avrupa Şampiyonası eleme grubu hakkındaki görüşlerini şöyle anlattı: '2016 elemeleri için takımları tek tek analiz edebilirim. Ama bizim asıl hedefimiz futbolun temel prensiplerini sahaya yansıtmak. Bunu başarmazsanız her maç sizin için sorun olur. İzlanda, Hollanda ve Çek Cumhuriyeti'nin yanı sıra Letonya ve Kazakistan da riskli bir takım. Bugün biz İzlanda'yı 5. torbadan çektik. Ama 1996'daki turnuvaya da biz 5. torbadan çekmiştik. Bütün maçlara dikkatli olmalıyız. Maç seçmeden her maçın ciddiyetini taşıyarak sahada yerimizi almalıyız. Taktiksel açıdan bir sıkıntımız olacağını sanmıyorum. Ama coşku ve konsantre bizim için çok önemli. Çünkü çok kısa mesafede bir araya geleceğiz. Sonradan dövünmeyi atlattığımızı zannediyorum. Bunun yenilenmemesine gayret edeceğiz. Atacağımız ve yiyeceğimiz her gol bizim için çok önemli. Her türlü kaybedilen puan da çok önemli. Bunu daha yeni yaşadık. Bunun olmaması için gerekli neyse onu yapmalıyız. Her takım bize çelme takabilir. Oynamazsanız bu yaşanır.' 'LİGDEKİ OYUN ÖLÇÜ DEĞİL' 'Ligde öyle bir anlara girildiki iyi futbol kötü futbol veya güzel hareketler artık bunun dışındaki bir dönemde. Bu hem şampiyonluk yarışında hem de ligde kalma durumu için geçerli.' diyen Terim, ligdeki oynanan oyunun milli takım için bir ölçü olmadığını belirtirken, 'Milli Takım'ın bu seviyelerde oynayacağı turnuvalarda bunun yeterli olmayacaüı bir gerçek. Burada daha fazla istek, daha fazla arzu ve daha fazla yetenek gerekiyor. Bizim oyuncularımız da bunu sağlayacaktır. Sağlamazlarsa biz altta kalırız.' şeklinde konuştu. YABANCI KISITLAMASI HAKKINDA Deneyimli teknik adam, Federasyon'un yabancı sınırlaması hakkında sorulan bir soruya, 'Her uygulamnın pozitif ve negatif durumları vardır. Yabancı sınırlaması da budur. Yabancı sınırlaması veya serbestliği neyse bu durum benim için çok açık. Kulüp antrenörüyken ne düşünüyorsam şu an da aynı şeyi düşünüyorum. Rebaket futbol için çok önemli Bunun kaliteyi arttıracağını düşünüyorum. Ben her hangi bir yaptırımdan şikayetçi olmayacağım.' şeklinde yanıt verdi. '80 MİLYONLUK ÜLKEDEN OYUNCU ÇIKMAZSA...' Her oyuncuya şans vermeyi istediğini anlatan Terim, sözlerine şöyle devam etti: 'Biz ekip olarak şunu açıkça söylüyoruz. Biz İsveç gibi dünyanın önemli takımlarından birine karşı hazırlık maçı da olsa gelin kendinizi gösterin diye şansımızı veriyoruz. Umarım eskiden olduğu gibi Anadolu takımlarından Milli Takım'a 15-16 tane aday olur ve bunlar konuşulur. Ben şu iddiadayım. Oyuncular buradan çıktı. 80 milyonluk ülkeden oyuncu çıkmazsa hepimizde bir yanlış vardır demektir. Biz de esasında oyuncu çıkıyor. Ama alttan yukarı çıkarkenki eğitim konusunda çok iyi değiliz. Özellikle gençlerin eğitimi konusunda eğitimci arkadaşlarımızın donanımını arttırmalıyız. Bir oyuncuyu ihbar etmek Milli Takım'a en büyük iyiliktir. İyi oyuncuyu da söylemeye ihbar diyorum. Bu konuda hem burda hem yurtdışında pek çok arkadaşımız var. Buraya herkes gelebilecek.' Terim, Akhisar Belediyespor forması giyen Oumar Niasse'nin Milli Takım'da oynamak istediğini de belirtirken, yabancı oyunculara kapılarının açık olduğunu da şu sözlerle dile getirdi: 'Bir insan ben Türkiye'yi seviyorum bu milli takımda oynamak istiyorum derse benim için hiç bir sakınca yok. Ülkemizde belki küçük bir kesim buna itiraz edebilir kendi çocuklarımız oynasın diye. Geçen de Hamza Hamzaoğlu'na şaka yaparken duydum. Beni neden götürmüyorsun diye şakalaşıyormuş. Ama bu rakiplerimiz için bir sorun olmuyor. Onlar her oyuncuyu oynatabiliyor. Biz de geçmişte Aurelio'yu oynattık. Ben Türkiye'yi seviyorum diyen herkese kapımı açarım. 'Ne mutlu Türk'üm diyene' diyen her oyuncuya kapım açık.' 'MESUT'U 15 YAŞINDAYKEN KEŞFETMİŞTİK' Birçok önemli üşkenin yabancı asıllı oyuncuları milli takımlarında oynattığına da değinen Terim, 'Hollanda'ya mağlup olduğumuz zaman kimse bu noktayı kritik etmiyor. Orada Cezayir'den Fas'tan oyuncular var. Fransa, Almanya ve İsveç gibi ülkelerde de bu var. Biz hiçbir Türk oyuncuna sen neden Almanya'da oynuyorsun demiyorsak kendini Türk hisseden biri için de bunu düşünmek lazım. Kimse ben ve arkadaşlarımıza da kardeşim siz bulamadınız siz ikna edemediniz demesinler. Mesut dahil 15-16 yaşında genç milli antrenrlerimiz bu oyuncuları bulmuştur. Sorun bakalım hepsine babalarına da amcalarına da ben ve arkadaşlarım ben yokkenki arkadaşlarım 1990 yılından itibaren yetenekli olup da yanlarına gidilmeyen bir tane oyuncu var mı? Mesut'u da 15 yaşındayken keşfetmiştik.' dedi. 'BİZİ İSTEMEYENLERİN PEŞİNDEN KOŞACAĞIMIZA...' Her oyuncunun kararına saygı duyduklarını da anlatan Terim, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Kendini Türk hissedip burada oynamak isteyen yabancılara biz hayır diyoruz. Peki sizce böyle yaparak bu global dünyada doğru mu davranıyoruz? Bir gün arkadaşlarımızla karşınıza çıkıp bize biraz daha zaman verin diyenleri açıklayalım. Ama şu şeyi de yapmamak lazım. Biz çok istedik ama olmadı diye bir şey yok. Bizdeki herşey evraklı. Mesela Ekrem Dağ Avusturya'da... Ona kızgın mıyız? Hayır. Umarım başarılı olur. Ben yılın oyuncusu oylamasında oyumu Mesut'a verdim. FIFA kurallarına uygunsa benim için insan olması önemli. Seçmeyenlerin peşinden koşacağımıza seçenlerin peşinden koşacağız.' Gazetesport
7 Bin Dolarlık Meslek
Su ürünleri mühendisi olmayı hiç düşündünüz mü? Ya da ne yaptıkların biliyor musunuz? Eğer en önemli unsurun para olduğunu düşünenlerdenseniz bu iş tam size göre. Çünkü t Türkiye’de iş bulamasanız dahi yurt dışından gelecek teklifler sizi bekliyor. Avustralya, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Yunanistan’a su ürünleri mühendisleri gönderiyoruz. Üstelik Türkiye’de gördükleri eğitiminin karşılığı yurt dışında aylık 6-7 bin dolar aralığında. Peki neden yurtdışında? İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Albay bu mesleğin yetkilerinin her alanda kısıtlandığını söylüyor. Bu vahim durumun bu şekilde devam etmesinin ülkemizde bu mesleğin ölmesine sebep olacağını da sözlerine ekliyor. Bu yüzden üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye istihdam edemediği yetişmiş elemanları yurt dışına gönderiyor. Yurt dışında çalışmış ardından Türkiye’ye dönüp balık çiftliği kurmuş olan Su Ürünleri Mühendisi Cafer Gündüz, yabancı dil yüzünden yurt dışından gelen tekliflerin çok azının değerlendirilebildiğini söylüyor. Ücret yurt dışında dörde katlanıyor Yurt dışı deneyimlerinden bahseden Mühendis Gündüz, bu mesleğin yurt dışında Türkiye’ye oranla ne denli değerli olduğunu ortaya koyuyor. Su ürünleri mühendislerine, özellikle Avustralya, Yeni Zelanda, Arap ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkelerinden teklif geldiğini söyleyen Gündüz, Türkiye’de yeni başlayan bir mühendisin bin, bin 250 lira arasında bir ücret alabileceğini söylüyor. Yine ülkemizde üst düzey bir yönetici 2 bin 500-4 bin lira alırken yurt dışında bu rakam 10 ila 15 bin arasında seyretmekte. Yetki S.Ü. Mühendislerinin olmalı Su ürünleri sağlığı, nakli, hijyeni, kontrolü ve üretimi gibi konularda en yetkin meslek grubu olan su ürünleri mühendislerinin çıkarılan yasalarla bu görev alanını veterinerlik, eczacılık, biyolog ve kimyagerlik gibi konuyla tam olarak ilgili olmayan mesleklere kaptırdığını söyleyen İstanbul Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meriç Albay bu durumdan oldukça şikayetçi. Mesleki yetki karmaşasının ise kanuna bağlı oluşu durumu daha da zora soktuğunu söyleyen Albay Su ürünleri fakültesi mezunlarının yapması gerekenleri başka mesleklerin yaptığının altını çiziyor. Su ürünleri mühendisliği çoğu meslek dalı gibi ülkemizde değer görmezken yurt dışı iş fırsatlarını değerlendirmeyi düşünenler için parası iyi bir meslek gibi görünmekte.
Dağlardan Kaldırımlara Ormanlık Alanlardan Bubi Tuzaklarına Kadar Dünyadaki En İlginç Ülke Sınırları
Ülke sınırları genellikle sınır kapılarıyla bölünüyor. Bazı sınırlar da var ki oralarda doğa parçalanmamış veya doğaya insan eliyle müdahale edilmemiş. Bu ilgi çekici ülke sınırları doğanın bir bütün içerisinde uyumla hayatta kaldığı yerlerden. Bazı yerlerde iki ülkeyi bir kaldırım veya bir ev bile ayırabiliyor. Bu içeriğimizde dünyadaki en ilginç ülke sınırlarını keşfedebilirsiniz.
Hollanda'da Yerel Seçimlerin Favorisi: Aşırı Sağcı Wilders
Hollanda halkı, yeni belediye yönetimlerini belirlemek amacıyla 19 Mart Çarşamba günü sandığa gidiyor.Kamuoyu yoklamalarına göre, aşırı sağcı Özgürlük Partisi (PVV) önde görünüyor. İktidar partilerinin seçimden önemli kayıplarla çıkması bekleniyor. İktidar ortağı Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (PvdA) 1946'dan bu yana yönettiği Amsterdam'ı kaybedebileceği konuşuluyor.Seçimlerde ulusal partilerin yanı sıra, yerel listeler de belediye meclislerine girebilmek için çaba harcayacak. Belediyelerin, eğitimden, güvenliğe kadar bir çok konuda sorumlu olduğu ülkede, yerel seçimler büyük önem taşıyor.Seçimler 22 Mayıs’ta yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri için de 'ön prova' niteliği taşıyor.Uyguladıkları ekonomik ve sosyal programlar nedeniyle sıkça eleştirilen iktidar ortakları Liberal Sağ Parti (VVD) ile sosyal demokrat PvdA'nın önemli ölçüde oy kaybetmesi bekleniyor.Son kamuoyu yoklamalarına göre Geert Wilders önderliğindeki aşırı sağcı PVV önde bulunuyor. PVV'yi Sosyalist Parti (SP) ve liberal Demokratlar 66 (D66) partisi izliyor.Hollanda siyasetinin en köklü partisi olan Hristiyan Demokrat Parti'nin (CDA) de seçimden oylarını artırarak çıkması bekleniyor.Kamuoyu yoklamalarına göre 1946 yılından bu yana Amsterdam'ı yöneten PvdA'nın, ilk kez bu kenti kaybetme riski bulunuyor. D66 ile PvdA'nın oyları başa baş gidiyor.Başbakan Mark Rutte, belediye meclislerinde Wilders’ın partisi PVV ile ortaklık yapabileceklerini belirtiyor.Wilders, daha önce Rutte ile aynı partide milletvekilliği görevinde bulunuyordu. Bu nedenle her iki ismin birçok söylemi birbirine yakın. Ancak, Rutte, bazı konularda Wilders'ın, 'solculardan bile daha sol söyleme sahip olmasından' şikâyet ediyor.Wilders ise seçim çalışmalarında 'yabancı düşmanlığı' propagandasını sürdürüyor. Partisinin güçlü olduğu Lahey'de yaptığı konuşmada, 'Hollanda'da daha az Faslı istiyorsanız bize oy verin' demesi tartışmalara yol açtı. PvdA'nın Fas kökenli yöneticilerinden Fuad Sidali, Wilders'a 'Hitler' benzetmesi yaptı, tepkiler üzerine Sidali sözlerini geri aldı.Ancak, konuşması nedeniyle Wilders hakkında Ulusal Ayrımcılık Merkezi'ne şikâyetin yanı sıra savcılığa da suç duyurusunda bulunuldu.Sol partiler, Wilders'ın açıklamalarını anımsatarak göçmen toplumunun desteğini istiyor.Çok sayıda Türkiye kökenli aday da yerel seçimlerde şans arıyor. Türkiye kökenli adaylar ağırlıklı olarak PvdA ve Yeşil Sol (GL) listelerinde yer alıyor. SP, CDA ve D66 listelerinde de Türkiyeli adaylar bulunuyor,PvdA'nın Soest kentindeki liste başı aday Osman Suna, 'seçim yolsuzluğu' suçlamasıyla adaylıktan alındı. Suna'nın, bir camide oy kullanmayacaklardan seçmen pusulalarını istediği görüntüler basına yansıdı. Hollanda'da 'Vekâletle oy kullanma' olanağı bulunduğu için Suna, oy pusulalarını kendi lehine kullanmakla' suçlandı.Türkiye kökenli adayların en yoğun olduğu Rotterdam da ise PvdA tarafından hazırlanan parti içi araştırma raporunda Türkiye kökenli adaylar eleştirildi. Adayların büyük bölümünün 'sosyal demokratlıkla ilgisinin bulunmadığı' ve belediyenin işlevi konusunda bilgisiz oldukları belirtildi.Raporda, adayların kendi tabanını oluşturduğu, çoğunun bir dernek, cami ya da vakfa bağlı olduğu dile getirildi. 'Siyasette olmalarının tek nedeni aylık ek gelir ve kendilerine yeni iş kapısı açmak. Bu nedenle seçilme süresi en az 2 dönemle sınırlansın. Aylık belediye meclis üyesi maaşı da 500 Euro’ya düşürülsün' önerisi yer aldı.Hollanda'da 300 bin civarında Türkiye kökenli seçmen bulunuyor. Katılımın düşük olduğu seçimlerde göçmenlerin 'blok oyları' seçim sonuçlarında belirleyici olabiliyor.
Hollanda Yerel Seçimlerinde İktidar Oy Kaybetti
Hollanda'da gerçekleştirilen yerel seçimlerde, ilk tahminlere göre iktidar ortağı partiler önemli ölçüde oy kaybetti.Yerel partiler ile liberal eğilimli Demokratlar 66 (D66) ve Sosyalist Parti (SP) seçimden oylarını artırarak çıktı.Akşam Saat 21:00'e kadar oy verme işleminin devam ettiği seçimlere katılım düşük oldu.Tahminlere göre yüzde 50 civarında bir katılım gerçekleşti.Oy verme işleminin sona ermesinden sonra açıklanan tahminlere göre, seçimin kazananı yerel partiler oldu.2010'dak seçimlere göre oy oranını yüzde 5 artıran yerel partiler, toplam oyların 29,4'ünü aldı.Tahminlere göre muhalefetteki liberal eğlimli D66 da oy oranını 4,7 oranında arttırdı. 12,8 oranından oy alan D66'yı, oylarını 4,1 artıran SP izledi.Sandıkbaşı anketlerine göre en büyük kaybı iktidar ortağı sosyal demokrat eğilimli İşçi Partisi (PvdA) yaşadı. PvdA, 2010 seçşmlerine göre 5,1 oranında oy kaybetti. İktidarın diğer ortağı Liberal Sağ Parti (VVD) de seçimin kaybedenleri arasında. VVD, 3,2 oranında kayba uğradı.Kamuoyu yoklamalrına göre oylarını artırması beklenen Hıristiyan Demokrat Parti (CDA) de tahminlere göre kaybeden partiler arabsında yer aldı. CDA, 4,4 oranında oy kaybetti.Yeşil Sol Parti (GL) 1,5 puan, Hıristiyan Birlik Partisi (CU) ise 1,8 oranında oy kaybetti.Seçimin favorisi olarak gösterilen Geert Wilders liderliğindeki Özgürlük Partisi (PVV), sandıkların açılmasını bekliyor. Belirli kentlerde seçime giren PVV, buralardan zaferle çıkmayı bekliyor. Kamuoyu yoklamalarıan göre şu anda en büyük parti konumunda bulunan PVV, 22 Mayıs'taki Avrupa Parlamentos (AP) seçimlerine Avrupa'daki diğer aşırı sağ partilerle birlikte hazırlanıyor.Sandıkların kapanmasından sonra bir açıklama yapan Wilders, 'Yerel partiler kazandı, iktidar partileri kaybetti' dedi. Wilders, tepkilere neden olan, 'Fas kökenli suçlular ve işsiz ayak takımı Hollanda'dan gönderilmeli' görüşünü yineledi.Seçim ılaysız tamamlandı. Amsterdam'da çarşaflı bir seçmen nedeniyle kısa süreli bir gerginlik yaşandı. Sandık görevlileri, sadece gözleri ve burnu açıkta olan bir çarşafla oy kullanmaya gelen bir kişiden şüphelendi. Kısa süreli tartışma sonrası Görevlilerin, 'siz kadın değilsiniz, içeri heçelim yüzünüzü gösterin' çağrısı üzerine çarşaflı seçmen koşarak seçim bürosundan uzaklaştı.Seçimde çok sayıda Türkiye kökenli aday da şans aradı. Türk kökenli adayların en önemli avantajı olan tercih oylarının sonuçlarının 5 gün içinde açıklanması bekleniyor.
Araplar: Uzlaşmamakta Uzlaşan Halk
Dünya, Arap zirvelerinde bolca büyük söz ve çok az somut şey beklemeyi artık öğrendi, Kuveyt'te bugün ve yarın yapılacak Arap Zirvesi de istisna olmayacak.Aslında beklentiler geçmişe kıyasla çok daha az.Arap liderleri zirvesi, tüm diğerleri gibi 70 yıl önce 'üye ülkelerin yakın işbirliği' amacına ulaşmak için karşılıklı koordinasyonu geliştirmek için kurulan Arap Birliği'nin çatısı altında yapılıyor.Sömürge dönemi sonrasındaki coşku sırasında işbirliğinden çok daha fazlası mümkün görünüyordu.Milyonlarca Arap Fas'tan doğudaki Körfez ülkelerine dek birlik kurmak için İngiliz ve Fransız sömürgecilerin diktiği sınır tellerini yıkmayı düşlüyordu.Enerjik genç liderler işbaşına geldiğinde gereken tüm unsurlar varmış gibi görünüyordu. Ortak din, dil, tarih ve kültür ve Araplar'ın kendine saygısını yeniden kazanmasına hasret vardı.Ama bugün gözleri parlayan birkaç idealist dışında hala Arap birliği rüyasına tutunan pek kimse kalmadığı kesin.Yarım yüzyıldan fazla süren hükümetler arası kıskançlık, rekabet ve savaş çoğu Arap için bu rüyayı tarihe gömdü.Arap Baharı diye anılan 2011'deki halk ayaklanmaları beklentileri yine yükseltti. Araplar arasındaki birliği değil belki, ama yine de halkın arzularına yakın bir şeye dair beklentiyi arttırdı.Diktatörleri devirme isteği büyük ölçüde o aynı onur ve kendine saygıyı yeniden kazanma arzusundan kaynaklanıyordu.Yeni rejimler, sömürge döneminde çizilen sınırları aşamayacağını kabul etti. Bunun için artık çok geçti.Ancak yine de İsrail, Filistinliler'in durumu, gelir dağılımındaki eşitsizlik, gençler arasındaki işsizlik, yetersiz eğitim sistemleri Arap ülkeleri arasındaki çok az karşılıklı yatırım ve daha niceleri gibi ortak bölgesel sorunlar karşısında en azından birlikte çalışabileceklerine dair bir umut vardı.Bir kez daha gerçekler en ihtiyatlı beklentilerin bile çok ardına düştü.Ortadoğu'daki 40 yıllık gazetecilik hayatımda Arap dünyasının hiç bu kadar bölünmüş olduğunu görmedim. Araplar karmaşık, yoğun bir ideolojik ve mezhepsel farklılıkların altında tutsak kaldı.Ortadoğu'nun bir köşesindeki bölgesel kuruluşta bile, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden oluşan Körfez İşbirliği Konseyi'nde sorunlar var.1981'de İngiltere Körfez Bölgesi'nden çekilirken kurulan Körfez İşbirliği Konseyi ekonomik entegrasyon ve güvenilir bir ortak savunma mekanizması oluşturmak gibi hedeflerine ulaşamadı. Ama kuruluş bugün daha önce görülmediği kadar kaos içinde.Suudi Arabistan BAE ve Bahreyn, Mısır ve diğer yerlerde Müslüman Kardeşler'e desteği nedeniyle Katar'daki büyükelçilerini geri çekti.Kuveyt ve Umman bu krizde tarafsız kaldı. Yani Körfez İşbirliği Konseyi'nde bölgesel politika ve Müslüman Kardeşler'e destek anlamında üç farklı kamp var artık.Suudi Arabistan ve Bahreyn İran'ı ülkelerindeki Şii topluluklarını kışkırtarak içişlerine karışmakla suçluyor. Umman da geçtiğimiz günlerde İran Dışişleri Bakanını resmi bir ziyarette ağırladı.Umman ayrıca, İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki gizli nükleer görüşmelere arabuluculuk yaparak diğer kuruluş üyesi ülkeleri kızdırdı.Arap ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklar listesi uzayıp gidiyor; Irak Suudi Arabistan ve Katar'ı ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışmakla suçladı. Mısır ve Katar'ın arası Müslüman Kardeşler nedeniyle gergin. Mısır Hamas'ı bir terör örgütü ilan etti ve Gazze'yi abluka altında tutuyor. Dış destekli bir içsavaşa kapılıp giden Suriye Suudi Arabistan ve Katar'ı ülkenin altını oymaya çalışmakla suçluyor. Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün Irak'ı Şii İran'ın bir ajanı olarak davranmak ve İran silahların Suriye'ye ulaşmasına izin vermekle, ayrıca Irak'taki Sünni toplumu dışlamakla suçluyor. Lübnan Suriye hükümeti yanlıları ve karşıtları şeklinde bölünmüş halde.Araplar arasındaki birlik çok uzun süredir gündemde değil artık. Bugün anlamlı bölgesel işbirliği de uzak bir ihtimal gibi görünüyor.
Küçük İskender: Ahlak İçin Seksten, Bağımsızlık İçin Özgürlükten Vazgeçemezsin
Şair küçük İskender: Birbirlerine ekranda küfreden liderlerin temsil ettikleri partilerin sokaklarda hoşgörülü, neşeli şarkılarda fink atması ayrı bir ironi Şair küçük İskender , 'Ruhu iyileştireyim derken bedeni öldürüp dışlayamazsınız. Tersi de geçerli. Ahlak derken seksten, bağımsızlık derken özgürlükten vazgeçemezsiniz. Hayat böyle bir şeyi' dedi. Twitter yasağına da değinen iskender, 'Twitter, Youtube, Facebook derken toptan çözüme gidip yakında elektriği yasaklayabilirler. TOKİ de konforlu mağaralar yaparsa yerleşir, geçinir gideriz' ifadesini kullandı.Şair küçük İskender, Türkiye'deki şiirden, ahlaktan, özgürlükten, Gezi olaylarıdan ve Twitter yasağına kadar birçok soruya yanıt verdi. Çınar Oskay 'ın sorılarını yanıtlayan İskender'in Hürriyet'te yer alan söyleşisinin ilgili bölümü şöyle: Türkiye’nin bugünleri bir şaire ne hissettirir? Muhafazakâr ya da vurdumduymaz bir şairseniz bir sıkıntı yok elbette. Ama benim gibi hayatın her an ileri ve daha güzele, eşitliğe doğru gitmesinden yana olanlar için kapan. Kapan diyorum çünkü sizi av gibi görüp peşinize düşen avcılar var. Ölümünüzün önlerindeki engelleri kaldıracağını savunan bir zihniyetin gitgide hakim olduğu bir darboğaz da denilebilir. Pencerenizden içeri giren seçim şarkıları, televizyon haberleri sizi nasıl etkiliyor? Birbirlerine ekranda küfreden liderlerin temsil ettikleri partilerin sokaklarda hoşgörülü, neşeli şarkılarda fink atması ayrı bir ironi. Zaten uzun zamandır haberleri sosyal medyadan izlemeye gayret ediyorum sahiciliği açısından. Penceremden içeri sızmaya çalışan şarkıları da kendi müzik arşivimdeki şarkılarla bastırarak akıl sağlığımı korumaya çalışıyorum. “Bu hızla 3-5 yıla kalmaz topluca Ortaçağ’a gireriz” demiştiniz. Girdik mi, daha var mı? Girmez miyiz; hatta o hızla arka kapıdan çıkıp daha da geriye düştük. Twitter, Youtube, Facebook derken toptan çözüme gidip yakında elektriği yasaklayabilirler. TOKİ de konforlu mağaralar yaparsa yerleşir, geçinir gideriz. ‘ Underground Otopark kitabında “Çocukken ülkenin, dünyanın bu hale geleceğini hiç tasavvur ettiniz mi? Aklımın ucundan bile geçmedi” diye yazdınız. Gerçekten o zamanlar daha mı iyiydi dünya? Sanırım ben daha iyiydim, biz daha iyiydik. Yoksa dünyanın anormal yükselişi doğanın çöküşü anlamına geliyor. İnsanın evrimi ne kadar büyük bir tehlikeyse asıl korkuncu da büyümekle yaşlanmayı karıştırıp o telaşla irili ufaklı diktatörlere dönüşmesinde. Küçücük bir çocuktan korkan iktidarlar, sevginin düşmanı şizofren çeteler oluşturduk; teselliyi de çoğunluğun desteği sanıyoruz. Yeniden Dostoyevski okumaya başlamak gerekiyor belki deBugünlerin 80’lerden, 90’lardan, 2000’lerden farkı ne? 80’lere laf yok; acımız kadar neşemiz de büyüktü. 90’larda liberalizmin başımıza bela olacağı endişesine Tarantino güldü geçti yine de. Derken 2000’lerin milenyum sarhoşluğuna kapıldık. Bilmiyorduk ki başkaları içindi milenyum; bizim coğrafyamız ise uranyuma girdi. Yani karanlığa, ölüme, baskıya, sonunda da cinayetlere, katliamlara... Küçük Amerika olmaktan sıkılıp küçük Almanya tadına ulaştık. Ama bildiğin Nazi Almanyası. Başbakan Erdoğan sizi şair olarak bir şekilde etkiliyor mu? Ne bileyim, mesela gün içinde aklınıza geliyor mu? Sesinin inceldiği mitingler filan sizin algı dünyanızda nasıl yer buluyor? İçindeki gerçek sesi bulmuş olabilir belki -ilginç bir ton yakalamış çünkü, tıbbi açıdan bakmalı birileri.- Beni birey olarak değil, yaptıkları açısından ilgilendiriyor kendisi; vefa ve vicdan kavramlarına getirdiği postmodern açılım birçok ailenin çöküşüne sebebiyet verdiyse karakter olarak şüphesiz her sanatçı için bir figürdür. Yeniden Dostoyevski okumaya başlamak gerekiyor belki de. Ya iktidarın yeni dili? Egemen Bağış’ın ‘nekrofiller’ benzetmesi… Başbakan’ın “Bunlar utanmasa uçak için de ‘ekmek almaya gidiyordu’ diyecek” sözleri? Tıp eğitimimi psikiyatri servisindeki hastaların tedavisini aksattığım, bozduğum iftirası yüzünden bırakmıştım biraz da; bana o günleri hatırlatan şeyler yaşıyorum. Yani bir dil, bir akıl ve bir gövdenin sacayağı vazifesi göremediği varoluşlar. Bu tuhaflıklar umarım ilerde ulusal bir ironi performansı yapmamız için yeterli malzeme ve mümkün mertebe direnç sağlar hepimize. “Faşizme karşı tıpkı bir hayvan gibi davranmalıyız” sözleriyle ne demek istediniz? -Hayvan derken saldırgan, vahşi, akılsız anlamında kullanmıyorum; gezegenine uyumlu, dürüst, doğası gereği güzel anlamına getiriyorum lafı. Bazı insanlarla beraber yaşayacağıma, çalışacağıma hayvanlarla işbirliğine gidip öze dönerim gibi fazla naif bir yanım da var hâlâ. Bu dönem fikir-sanat hayatımızı nasıl etkiledi? Çıkan filmleri, şarkıları, kitapları nasıl buluyorsunuz? Bir tiyatrocu dostumuz haklı nedenlerle yurtdışına giderken diğerine yeni olanaklar veriliyorsa olan biteni okuyan yeni bir zihniyet kandırılamaz elbette. İçimdeki his yakında kimi mizah dergilerinin de ağır cezalarla, vergilerle kapatılacağının sinyalini veriyor. Daha da siyahlara bürüneceğiz. Ama gitgide matem artar, karalar bağlayanlar çoğalırsa karanlık ve o karanlıkta saklanan farklı fikirlerin hareket alanı da genişler. Genç sanatçıların iyi işlere yöneleceğini, sertleşeceğini ümit ediyorum. Biraz hayal kuralım... Bir sabah uyandınız. Türkiye, istediğiniz gibi bir ülke olacak. Sokakları, mimarisi, insanları, gündemi... Böyle bir ülkeyi anlatır mısınız bize? Birileri cennet diyor ona, birileri de ütopya. Öyle bir Türkiye’yi hayal edebilecek kadar ne yeteneğim ne de görebilecek kadar ömrüm var. Güzel bir ülkeyi anlatacak kadar güzeldir lisanımız, güzel bir ülkeyi inşa edebilecek kadar güzel insanlarsak tabii. Sıkıntımız orada. “Okumadan sokağa çıkmayın” diyeceğiniz kitaplar, şiirler var mı? Her kitap okunmayı hak eder bence. Elbette seçiciyim ama kimi söylesem diğeri alınır. Şiirsel söylersek “Kimi sevsem öteki küsüyor” gibi bir durum. Edebiyatseverlik böyle bir nazı, kıskançlığı bertaraf etmek işte. Yine de şiirin büyüsü bambaşka. Düzyazının öğüt verdiği yerde şiirin baştan çıkartıcılığı önemli. Edebiyat hayatınızın en zevkli anı hangisiydi? Şair olarak Amsterdam’a davet edilmem ve orada yaklaşık bir ay yaşamam geliyor aklıma. Gerçekten iyi gelmişti. İnsanlar gülümsüyordu. Özgürlük haddini aşmıştı. Bu yaşıma kadar mutluluğu bir kez orada hissetmiş olabilirim. Kediler, akasya ağaçları, vapur, yağmur, Büyükada… Bizim yazarlarımız, şairlerimiz biraz uslu mu? Biz mi öyle sanıyoruz? Siz bu durağan dünyadan kopma isteği duydunuz mu? Asya, Avrupa, Amerika derken Afrika’yı atladığımı fark ettim; belki en azından bir Fas yolculuğu olabilir ilerde. Baharat kokusu mu, sıcak mı, çöl mü çekiyor beni, bilemiyorum. Burroughs etkisi de olabilir. Yahut ‘Afrika Dahil’ diyen bir Cemal Süreya rüzgârı. Belli mi olur bir Rimbaud bulurum kendime oralarda arkadaş, Afrika’nin göbeğine yerleşip bir bakkal açarız. Sence durulmaya niyetli miyim? Yola devam! Hayatınızın romanı hangisi peki? Bizim kuşağı Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ı vurdu. Ne gariptir ki kızıyla Cerrahpaşa’da beraber okuduk; sanırım o doktor olmuştur, ben buralara geldim. Ardı sıra Latife Tekin romanları. Şimdilerde ise Hakan Günday, Emrah Serbes gibi müthiş kalemlerin ateşi. Âşık olmak zorlaştı mı? Neye âşık olduğunla ilgili bu. Eskiden boş zaman sosyoloji diye bir meseleyle ilgilenmiştim. Aşk oralarda samimi ve elzem. Ya evlilik? O tür zararlı alışkanlıklarım yok. Dostluklar, ilişkiler nasıl evrildi? Tomris- Turgut Uyar’ınki gibi evlilikler, aşklar kaldı mı? En son, Orhan Veli’nin büyük aşkı Nahit Hanım’a yazdığı mektupları okudum. Aşka mı üzüldüm, o dönem mi içimi burktu; ama sersem etti beni. Sahicilikle ilişkili. Özlemle ilgili. Arkadaşlıklar örgütlenmeye benziyor biraz. Zamana karşı koymak, zamanı birlikte şenlendirmek için kurulmuş küçük örgütler işte sorduğun dostluklar, aşklar. Kundaklamayı sevmem “Şiir, küçük mutlulukları, ayrıntıda kalan hüzünleri, bir çiy damlasının falanını-filanını aşalı, buralardan gideli çok zaman geçti” diye yazdınız. Hayat şiire olan duyarlılığı öldürdü mü? O ifade tarzı terk edildi sadece. Dobralık ile teknoloji, hız ile masumiyet birbirine nüfuz etti. Devasa hayat yangınına itfaiye geç geldi; artık ortadaki kül ve enkazı eşeleyerek insanlığımızı bulmaya çalışıyoruz; biraz o yüzden kirliyiz. Siz ender şair gibi şairlerdensiniz galiba. Bohem, dağınık, özgür… Nasıl bir hayat böylesi, öykünelim mi? Emir/komuta zinciriyle aranız yoksa hiç de fena değil; bohem ve özgür kısmı doğru da dağınıklığımın çerçevesi var. Çok zengin nasıl para saçmazsa bu denli imgeyi biriktirenin de bonkör, müsrif ya da tatlı serseri olması imkansız. Sorumluluklarımı, ödevlerimi ihmal etmemeye çalışırım. Baktım ki boğuyorlar, içime çekilirim. Edebiyatla ilgilenmeseydim de böyle bir hayatı isterdim. Her iki anlamıyla da kundaklanmayı sevmem. Türkiye’de eşcinsel olmak nasıl bir durum? Eşcinsel kesimin ‘Yeryüzünde bir azınlık güç olarak iktidar karşısında daima muhalif sosyalist kanatta mücadele verdiğini’ yazdınız. Gezi’deki LGBTİ direnişçileri, sonrasında geniş bir kitlenin katıldığı ‘Gay pride’ bir farkındalık yarattı mı? -LGBTİ, her şeyden önce tüm dünyada heteroseksizmin faşizmiyle mücadele eder; kimseyi dışlamamayı ilke edinmiş, içselleştirmiştir. Arkadaşlarımız Gezi’de ve sonrasında bunun en başarılı örneklerini sergilediler. Direnişi ve ölçülü mizahı yan yana getirdiler. ‘Yasak Ne Ayol’ bugün çoğu insanın dilinde. Onlar sadece benim değil, hepimizin dostu. Bunu fark edenler dünyayı sevmeyi öğreneceklerdir. Türkiye’deki heteroseksist şiddeti kırmak mümkün mü? Dürüst konuşalım; umudum yok. Öncelik de kazandıramıyoruz. Doğruya doğru ülkemizde çözüm bekleyen bir sürü acil meselemiz varken bu sanki biraz ‘fazla’ görünüyor kimilerine. Tabii ki “Her şey düzelsin, size de bir güzellik yaparız” gibi bir kepazeliğe ödün vermek de ağır. Gezi sizde şiir yazma isteği uyandırdı mı? Ölen kişilerin arkasından veya toplumsal çıkışları takiben şiir yazmak tedirgin ediyor beni; yazanlara bir şey diyemem ama ben sanki pastadan pay alıyormuşum gibi hissediyorum. Örneğin Ali için, Berkin için, Ethem için şiir yazarsam biri çıkıp “Onlar ölürken yanında yoktun” diyecek diye ürküyor ve hak veriyorum bu siteme. Bugün Türkiye’de seçim var. Yeni bir dönem... İnsanlara bu pazar günü, bir şiirle veda etmek ister misiniz? Şiirsel bir aforizmamı paylaşayım: “İyi şaire sormuşlar: “Usta, diğerleri çırpınsa da senin gibi yazamıyorlar; nedendir?” İyi şair yanıtlamış: ”Meseleyi et olarak gören göz için kasap ile cerrah arasında fark bulunmadığındandır.“ Bu farklılıkları fark edenlerin kazandığı bir dönem olur umarım.T24