Sabah kalktınız, canınız poğaça çekti. Siz kahvaltı masasını kurarken zil çaldı ve komşunuz size bir tabak sıcak ev poğaçası uzattı. O küçük mucize bir anda sabahınızı şenlendirdi. Sezgilerinizin hızlı karşılığı, hislerinizin kuvveti ya da yaratıcınızla aranızdaki bağın sıcaklığını büyüterek kendinizi diri hissetmek ya da olasılık olarak görmek ve bir tesadüftü diyip geçmek sizin elinizde.
Peki her anımızı bir mucize içindeymiş gibi yaşasak ne olur? Sabah gözlerimizi açtığımızda görebildiğimiz için mutlu olsak mesela. Bu gözlerle başkalarının varlıklarına imrenmektense, görme duyusu olmayan insanları hatırlayıp gözlerimizin varlığına odaklansak. O da bir mucize olur işte o zaman.
Bu gece Düzce’de yaşanan deprem, olası daha büyük depremlerin varlığını yeniden hatırlattı hepimize. Çök, kapan, tutun yapmak uyku sersemi pek de aklımıza gelmedi. Biz avize, uyku, yatak üçgeninde birkaç dakika kalp atışlarımızı dinleyebildik sadece. Dinleyemeyebilirdik de.
Varlıklarımızın, bedenimizin ve bize lütfedilen her anımızın değerini bilerek yaşamaya çalışmak hem akıl sağlığımızı korumak hem de huzur bulmamıza yardımcı olacaktır. Afetler esnasında vücut bütünlüğünü korumak için alacağımız her tedbir ne işe yarıyorsa, zihin sağlığı için de minnettarlık hissi aynı görevi görecektir.
Yaşamınızdaki küçük mucizeleri görerek yaşamak size iyi geliyorsa hiç durmayın. Ben geldiğine inananlardanım. Şükürsüzlüğün vazgeçtiklerimden geldiğini biliyorum. İster kaderci ister hayalperest desinler, zeki görüneceğim diye pesimist tavrı gerçekçilik tanımı altında göstermeye gerek yok.
Kendi üçlü sloganınızı üretmenizi öneririm. Ye, sev, şükret gibi mesela.
Bu yazının üçlemesi de fark et - vazgeç – şükret olsun. Siz de yorumlara ekleyebilirsiniz.
Instagram
Yorum Yazın