Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!
Buket Harıkçı Yazio: Yaz Geliyor Sıkılaşmam Lazım
Devamını yazıyorum ‘’Ne yapmalıyım?’’.
Elbette bir bilene danışmak son zamanlarda itibarsızlaştırılan, ağzı olanın konuştuğu ve ‘’bilmiyorum’’ demenin hazzını yaşamayanların olduğu çağda ‘’sıkılaştırma hocalarının’’ boyundan büyük görevleri var. Sorumluluğumun farkındayım ve içimi dökmeye geldim... Bir bardak çayım, arkada açık radyom var.
Özel çalışma yaptığım öğrencilerime dair tuttuğum not defterimde 2015 senesinden bu yana duygu durumlarını, isteklerini, amaçlarını hem hafızamda hem de yazılı beyanlarında bildirdiklerinden dolayı bilgi haznemde en çok bu kelime var. ‘’Yaz geliyor, zayıflamam lazım.’’ Nasıl diye sorarlar insana, her mevsime göre beden mi değiştireceğiz veya yazın buradaki rolü nedir? Beden gerçekten bu kadar bir alan mı? Oralara daha detaylı değineceğim…
Şimdi mevsimlerin geldiği gittiği yok. Önce onu kavrayalım ki, daha iyi anlaşalım.
Bedenimiz dünyanın en eşsiz teknolojisi.
Onun kullanım kılavuzu bir tane… İçinde şu yazıyor; hareket et, ihtiyacın kadar kullan.
Bin bir türlü diyet listeleri, sosyal medyada dolaşan piyar çalışmasını iyi yapmış fakat iki haftalık eğitimden geçmiş olmakla kendini yeterli sayan pek tabi hocalarımızın attığı slogan cümlelerden biliyorum siz de çok sıkıldınız… Ama bunu arz talep mevzusuna dönüştüren zincirin bir parçasını da toplumumuz oluşturmuyor mu zaten?
‘’Sıkılaşmam lazım veya sıkılaşman lazım’’.
Vücudun, senin üzerinde bu kadar yüzeysel durduğun bir alan mı gerçekten, derinlikten uzak, genel anatomik bilgilerden uzak?
Bedenimiz bir moda ikonu mu yoksa çeşitliliğin verdiği güzellik ile emanete bakar gibi özenip, koruyup kollayacağımız ve manipülasyona uğratmadığımız bir yer mi olmalı?
Egzersiz ve spor bir bilimse, cahil cesaretiyle girilmemesi ve orada haddini bilmeyenlerin barınamamasını sağlamalıyız. Neticede insan bedeni ile çalışmanın hassasiyetini kavrayamamak ne demek?
Egzersiz ve onun fizyolojisi altında bir dolu multidisipliner bölümlere ayrılır. Geçici duygularla ‘’zayıflamak istiyorum’’ diyenlere verilebilecek psikolojik bilgiye ve donanıma mutlaka sahip olunmalıdır. Öğrencinin vücudun yapısını değiştirmekteki güdüsünün gelip geçici bir istek barındırabileceğini, hocanın da sağlık için ve yaşam boyu olması gerektiğini ifade edebilmesi şarttır.
Yani hoca da olsak öğrenci de olsak bedenin bir moda ikonu olmadığını bilerek başlayabilmek, farkındalık ile sürdürülebilir yapmak ‘’zayıflamak bilincimizi’’ dönüştürmek, nefesimizi, anımızı, yaşımızı, vücudun fazlalık diye biriktirdiğinin içindeki mesajları duyumsamaya çalışmak; karşınıza çıkan ‘’yaz geliyor, sıkılaşmak için dm’’ diye böngür böngür yazılan sloganlardan kendinizi korumak sanıyorum insanın en ulvi görevi olmalıdır artık.
Zira birbirine neden ve nasıl eşlik ettiğini bilmeyenlere umut tacirliği yapılıyor ve sektörün bir ürününe dönüştürüldüğünün farkına varılmadan kendini bir duygu durumumun içinde bulmaya çalışanların hadsizliği ile baş başa bırakılıyorsunuz.
İnsan kendine samimiyetinin veya ihtiyacının- fazlalıklarının hem bedensel hem zihinsel farkında olmayınca nasıl ve niye hedefler belirler ki? Yaz gidince ne olacak, yağlarından, duruş bozukluğunun verdiği acılardan daha az mı şikayetçi olacaksın? Kalbin o zaman kalp olmaktan vaz mı geçiyor veya kolunu yukarıya kaldırıp raftan bir fincan alamayan omzun veya arabanın arka koltuğundan çantayı almaya çalışırken boynunun tutulmasının yaz ve sonbahar mevsimiyle ilişkisini çözmen gerçekten bu kadar mı zor?
Başkaları için başladığın şeyler başkaları için biter sevgili okuyan… Burada çözülmez ve bitmez olan yolun; bedenindeki yağlar değil ona verdiğin anlamlardır. Ha bu arada birileri tarafından beğenilmek istemenin hiçbir antipatik yanı yoktur bilakis bunu arzulamazsak anormallikler gözlemlenebilir ama sağlık için egzersiz yapmak ve bunu olgunlaşmış bir bilinç ile hayatımıza yerleştirmek, güzel kavramını ve matematiği çok iyi kurgulanmış bir resmi incelemeye benzetmekle aynıdır.
Hadi kalk kendin sadece kendin için aynaya bakarak derin bir nefes al… Bir yere yetişmeye, atacağın maili düşünmeye, bu yazıyı okuduktan sonra imkansız olan şeyleri düşünüp kendini hayata küstürmeye çalışmadan…
Kendini seni bir başkası sevip beğensin diye değil, sevgini etrafına cömertçe sunduğunu fark edenlerin anlayış ve heyecanıyla taşı omurganı.
Omurgası ile kavga edenlerle, kendini başkalarıyla at gibi yarıştıranlarla değil, bedeninin trilyonlarca volt olan enerjisinin coşkusuyla başla ve bitir gününü…
Uykundan uyan, kolları yukarı kaldır, gerin ve güzelce esne…
‘’Bugün gelen her yeni bilgiye, kendimi olayların akışına kaptırmadan, neşe-coşku ve hazza açıyorum, sevgi havada süzülüyor ve ben onu en derin hücrelerime kadar çekiyorum. Bedenim benim evim… İçindekiler en kutsal emanetlerim’’
İçini güllerle döşeli cennet mi yapacağına yoksa; kavga, endişe, kıyas ve yetersizlik duygusuyla alevlere mi dönüştüreceğine sen karar ver… Zaten Tanrı’nın en sevdiğim özelliği de bu…
Sevgiyle…
Yorum Yazın