Endüstri 1.0: (1750'ler… ) İngiltere ilk buharlı makine ile insanlığı bir nevi attan indirip buharlıya bindirirken üretimin mantığını da hele biz bir üretelim nasıl olsa alan olacaktır, üzerine oturtuyor.
Endüstri 2.0: (1903…) Bakıyorlar ki talep yükseliyor; daha çok üretelim daha çok alsınlar düşüncesi, seri üretim ihtiyacını doğuruyor. Üretimde montaj hattının kurulmasıyla da bu ihtiyaç cevabına kavuşuyor.
Endüstri 3.0: ( 1971…) Üretim artıyor artmasına da insan kaynaklı hatalar ciddi kayıplara yol açıyor. Şu seri imalatı otomatiğe bağlayıp ürünlerin uzun ömürlülüğünü de sağlayabilir miyiz? fikri “Dijital devrim” olarak da adlandırılan bu döneme kapı aralıyor. Seri üretime geçişle birlikte otomasyon cihazlarının programlanıp fabrikadaki makineler kendi hafızası olan bilgisayarın kontrolünde çalışmaya başlıyor ve neticede dünya, bilgisayar kontrollü fabrika sistemleri ile tanışıyor.
Burada bir parantez açıp belirtmek isterim ki; Tübitak 2016 Raporuna göre(*) ülkemiz sanayisinin dijital olgunluk seviyesince bulunduğu yer, bu level. Yani üretim açısından 3.0 dolaylarındayız. Tüketimi soracak olursanız, 6.0’ı icat etmek üzereyiz !?!
Buraya kadar olan değişimlerde fikir babası Amerika iken yeni level Endüstri 4.0, (2010..) için sazı ele alan Almanya oluyor. Dönüp Dünya’ya; hop bi durun bakalım, gelin birleşelim, önce müşteri ne istiyor onu bi anlayalım, veri (data) alalım hatta büyük veri (big data) elde edelim. İmalatı müşteri isteğine göre yapalım ve teknolojiyi de insanlığa yavaş yavaş satalım, diyor. Felsefesi kabul görüyor ve siber-fiziksel sistemler, nesnelerin interneti, hizmetlerin interneti ve akıllı fabrikalar, akıllı ürünler, makineden makineye (M2M), büyük veri, bulut teknolojileri (cloud) kavramlarının da yer aldığı “yüksek düzeyde karmaşıklık” ve “ürün/üretim süreçlerinin bir iletişim ağı ile toplu olarak kullanılması” şeklinde nitelendirilen bu levele geçiliyor.
Dünyada Endüstri 4.0 tartışılırken, dijital teknolojide en üst sıralarda yer alan Japonya ise ülkenin yaşlanan nüfusuna, doğal afetler açısından çok riskli bir coğrafyaya sahip olmasına ve çevre kirliği ile enerji maliyetlerinin getirdiği sorunlara çözüm amacıyla Toplum 5.0'ı benimseyen bir felsefe ile devreye giriyor. Teknoloji iyi hoşta insanları buna entegre edip ‘Süper akıllı toplum’ üretimine odaklanalım mı? çağrısı, Toplum 5.0 ı doğuruyor. Bu doğurgunun şimdilerdeki uğraşı ise insan beyni ile yapay zekâyı birleştirmek, insan zihnini buluta taşımanın yollarını aramak. İnsan faktörünü yeniden popülerleştirip endüstriyel gelişimdeki makineleşme ile yaşanan işsizliğinde önüne geçmek. Dünya bu misyonu taşır mı, ya da ne kadar taşır bilinmez ama bu devrimlerin tarih sahnesinde yer alma sürelerinden çıkartılacak çok ders var.
Endüstri ile birlikte avcı toplayıcı toplum yaklaşık 250 bin yıllık alışkanlıklarından sıyrılıp yeni dünyada 15 bin sene kadar oyalanıyor. Yerinde duramayan insanlık sanayi devriminde de 250 yıl kadar gezindikten sonra bilgi toplumuna, orada da 10-15 sene kalıp günümüz 5.0 leveline geçiş yapıyor.
Değişimin ivmelenmesi her etapta biraz daha artıyor. Bu durum insanlığın alışma sürecini daraltırken yeni yeni yeteneklerin ortaya çıkmasını zorunlu hale getiriyor. Dünya oluşumundan bu yana süregelen değişime ayak uyduramayanın yok olması gerçeğince, sürece uyum sağlamayı başaran hatta üretim bandında söz sahibi olan kitle arkadan gelenin patronu oluyor. Daha da arkada kalan toplumlar ise tarih sahnesindeki rolleri ile vedalaşıyor.