İçinden Gelme Üzerine
Ne zamandır sizlerle yazılarım üzerinden buluşamıyoruz…
Yazmadığım için değil, yazamadığım için…
Sevgili Uğur Batı motive etmek için o kadar çok aradı ki, hadi Levo diyorsa da, olmuyor…
Sorun bende, kesinlikle bende…
Oturuyorum bilgisayarın başına, ekran bana bakıyor, ben ekrana…
Sonra kapatıyorum bilgisayarı, çekiliyorum köşeme…
Boş mesailer, aklımı emanet etmeler…
Dün Uğur ile tekrar konuştuk, yapma, yazık etme o kadar güzel yazıya dedi…
Ama arada bir laf etti, farkındalık başladı…
Aslında bir kaçış yolculuğu benimkisi…

Ailedeki çoklu sağlık sorunları bahanemmiş, meğer…
Ben de size bunu bahane etmeyeceğim…
İçimden gelmiyordu, niye mi?
Çevrede bir sosyolojik laboratuvar var ve ben onları düşünmekten kendimi alamıyordum…
Anlık değişen gündem, hop oturup hop kalkmalar, ama hem yüreğimde hem de zihnimde…
Duygular ayrı, akıl oyunlarım başka bir konu…
Dün o telefonda bir aydınlanma yaşadım…
Yahu ne yaparsam ben kendime yapıyorum…
Hem yaratıcılığımı hem de sağlığımı bozuyorum…
Kim didişecekse didişsin, dünya malı dünyada kalıyor…
Onlar kendilerine ne edecekse etsin, bu andan sonra kararım kesin…
Olayların duygularıma ve zihnime girmesine izin vermeyeceğim…
Tepkimi veririm, sonrası Allah kerim…
En temel duygum ne idi, biliyor musunuz?
Ahir ömrümde ben bunu hak etmiyorum…
Tipik bir homeopatik remediye de işaret ediyor aslında…
Neyse bu ayrı bir konu…
Şimdi bir, iki durumu anlatacağım, sonrasına siz karar verin…
İzmir’in sosyokültürel olarak en yüksek semtlerinden birinde muayenehanem…
Önünden geçen sokak tek yön, arka sokağı ise diğer yönde tek yön…
Tek yöne tersten girenleri yazmayacağım bile…
Her iki sokak da çok geniş değil ve bir tarafına belediye tarafından otomobil parkına izin verilmiş…
Diğer taraf ise geçiş için ayrılmış ve oldukça yereli…
Şu ana kadar bir sorun yok…
Ancak bazı kısımlarında belediye ağaçları korumak için yola önce bir platform yerleştirmiş ve üzerine bükülebilir plastikten park etmeyi engelleyen dubalar monte etmiş…
Sökülemez ve taşınamaz haldeler, karşılarında da park edilemiyor…
Şu ana kadar muhteşem…
Ancak istediği kadar okumuş, mürekkep yalamış olsun, insanımızı hiç hesaba katmamışlar…
Ben o park dubalarına “Medeniyet Abidesi” diyorum artık…
Çünkü sen park etmeyi bilmiyorsun ben seni düzgün park etmeye zorluyorum diyor, yönetim…
Ancak tabii ki, o dubalar bir işe yarıyor mu? Kesinlikle hayır…

Yahu almış alabileceği en pahalı ve lüks arabayı ama yine o dubaların üzerine park ediyor…
Geçişi engellediği gibi, bir de yağ misali suyun üzerine çıkıyor, şoför kişisi…
Çünkü bu dünya da bir tek onun işi var, biz de ona zemin hazırlıyoruz…
“Ne olacak 3 dakika beklesen” en sık duyduğumuz cümle…
Bekleyim beklemesine, peki verdiğimiz sözler, sonrasında gecikmenin verdiği stres…
O işini halletsin de sen ne olursan ol…
Sonra bir, iki, beş park ve duba yırtılıyor…
Belediye değiştiriyor, peki bu dubaların bedelini kim ödüyor, yine ben, siz ve ödediğimiz vergiler…
Sokaklar dar olduğu için köşelerde dönüşü rahatlatmak üzere yere park yasağını gösteren çizgiler çizilmiş, üzerine yine medeniyet abideleri…
Ama yine bir araç üzerinde…
En sonunda park görevlisi canından bezmiş ve bir de o dönüş yerlerine koca koca kayalar taşımış…
Şimdi asıl sorun ne biliyor musunuz?
Evet ben bu insanlar için artık sinirlenmiyorum, bu davranışlara kayıtsız kalabiliyorum…
Ama belediyenin diktiği medeniyet abidelerini ve onların masraflarının benim ödediğim vergilerden ödenmesini kaldıramıyorum…
Çünkü böyle bir davranışı kendime reva bulmuyorum…
Bu kadar bencilin içerisinde kendime yaşam alanı yaratmaya çabalamamı kendime ekstra yük görüyorum…
Ben ve hak etmediklerim devam edecek, merak etmeyin!
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Keşfet ile ziyaret ettiğin tüm kategorileri tek akışta gör!