Nasıl da İşlermiş Şu Homeopati
Yıl 2022 ve insan bilimin ışığında ilerlemeye devam ediyor. Hem de hız o kadar arttı ki, yetişebilene aşk olsun. Ancak son 10-15 yıl içerisinde gelişen 3 kavram var ki, bu kavramlara yönelik inanılmaz araştırmalar üretiliyor. Çıkan araştırma sayısı o kadar çok ki, bilim insanları yetişemedikleri için FOMO (Fear of Missing Out) olmuşçasına kaygı bozuklukları yaşayabiliyorlar. Şimdi biraz meraklandınız, değil mi? Eee, o zaman ilk kavramı biraz açalım.
Takıntılı Olmak: Takılıp Düştüğümüz, Anlaşılmamış Kendi Deneyimlerimiz
Takıntı (obsesyon) sözcüğü Latince’de ‘rahatsız etme’ anlamında kullanılan “obsideratum” kelimesinden gelmektedir. Takıntı (obsesyon), halk arasında saplantı olarak da adlandırılmaktadır. Kişinin istenmeyen düşüncelere kapılarak, saplantı haline getirdiği fikirlerdir. Kişi yanlış olduğunu bildiği halde düşünceleri kafasından atamadığı için yoğun strese ve endişeye maruz kalmaktadır. İnsanların yaşam kalitesini olumsuz etkileyerek günlük hayatın işlevselliğinin bozulmasına neden olmaktadır. Günümüzde birçok kişi zaman zaman endişeye, beklenmeyen anda gelen olumsuz düşüncelere, takıntılara ve aynı zamanda da engelleyemediği düşüncelere de kapılabilmektedir. Bu düşünceleri günlük yaşamımızı etkilemeyecek şekilde sonuçlandırabiliriz. Sonuçlanmayan ve günlük yaşamın işlevselliğini bozan takıntılarla da karşı karşıya kalabiliriz.
Öz Güveniniz Neden Düşük Merak Ediyorsanız Farkında Bile Olmadığınız Travmalarınız Olabilir
Birçok insanın kolaylıkla yapabildiği şeyleri yapmak konusunda çekimser davrandığınızı düşünüyorsanız öz güvenininiz düşük olabilir. Cesaretli olamıyor ve kalabalık ortamlarda görünmez oluyorsanız bu geçmiş travmalarınızla ilgili olabilir. Eğer geçmişte yaşadığınız olumsuz bir anı varsa bunun nelere neden olabileceğini görmek üzücü olsa bile farkındalık kazanmanız için önemlidir.Hadi gelin geçmişinizde neler yaşadınız birlikte bakalım!
X: "Z Kuşağı Başımıza İcat Çıkarma!"
Z kuşağı kimi uzmana göre 1995’ten sonra doğanlara kimi uzmana göre de 1997’den sonra doğanlara deniyor. Biz kısaca onlara teknoloji çocukları diyelim. Z kuşağı dediğimiz bireyler kısaca teknolojinin içinde doğmuş olan bireyler. Peki genel hatlarıyla bu bireylerin özellikleri nelerdir? Hepimizin bildiği gibi Z jenerasyonu, internette vakit geçirmeye, videolar çekmeye, online alışveriş yapmaya bayılıyor. Ama onlar sadece bu özelliklerden ibaret bir nesil değil. Bu kuşak aslında dünyayı değiştirebileceklerine inanan ve bunun için de en çok adım atan nesil. Peki neden bu jenerasyon böyle diye hiç düşündünüz mü?
Poseidon’un Deniz Minareleri: “Yemek Yediğimde Kendimi İyi Hissediyorum!” Diyenlerden misiniz?
Denizler ve deprem tanrısı Poseidon, Trident denen üç uçlu mızrağını yere vurarak depremler, tsunamiler ve deniz fırtınaları yaratır. Denizler ve okyanuslar bazen dingin bazen de fırtınalarla adeta bir kaos ortamıdır. Böyle bir ortamda bir deniz minaresi olduğunuzu hayal edin. Fırtınalar ve dalgalar arasında savruluyorsunuz. Dış kabuğunuz doğanın en dayanıklı malzemesi olarak görülüyor. Peki ya içiniz? Bizler, tıpkı deniz minareleri gibi, uçsuz bucaksız bir evrenin parçalarıyız ve bazen savruluyoruz. Dışarıya karşı güçlü görünmeye çalışmak, anksiyete (kaygı) ve depresyon ile sonuçlanabiliyor. Bununla savaşma yolculuğumuz da bazılarımızı duygusal açlığa götürürken, bazılarımızı da tam tersi hiçbir şey yememeye itebiliyor. Kötü geçen bir günün ardından, kendimizi koltuğa atıyoruz. Keyif aldığımız bir şeyler izlemeye veya okumaya çalışıyoruz. Ancak maalesef ki, odaklanamıyoruz ve o keyif aldığımız etkinlik bizi tatmin etmiyor. Karşı konulmaz bir açlık hissediyoruz. Bu açlık karşısında da aklımıza gelenlerin sağlıklı yiyecekler olduğunu düşünmeyin. Canımızın istediği tek şey karbonhidratlı yiyecekler oluyor. Yerken rahatlıyoruz ve kendimizi iyi hissetmeye başlıyoruz. Ancak sonrasında iyi hissetme hali kendini pişmanlığa bırakıyor. Tanıdık geldi mi? Biz buna “duygusal açlık” diyoruz.