X: "Z Kuşağı Başımıza İcat Çıkarma!"
Z kuşağı kimi uzmana göre 1995’ten sonra doğanlara kimi uzmana göre de 1997’den sonra doğanlara deniyor. Biz kısaca onlara teknoloji çocukları diyelim. Z kuşağı dediğimiz bireyler kısaca teknolojinin içinde doğmuş olan bireyler. Peki genel hatlarıyla bu bireylerin özellikleri nelerdir? Hepimizin bildiği gibi Z jenerasyonu, internette vakit geçirmeye, videolar çekmeye, online alışveriş yapmaya bayılıyor. Ama onlar sadece bu özelliklerden ibaret bir nesil değil. Bu kuşak aslında dünyayı değiştirebileceklerine inanan ve bunun için de en çok adım atan nesil. Peki neden bu jenerasyon böyle diye hiç düşündünüz mü?
Poseidon’un Deniz Minareleri: “Yemek Yediğimde Kendimi İyi Hissediyorum!” Diyenlerden misiniz?
Denizler ve deprem tanrısı Poseidon, Trident denen üç uçlu mızrağını yere vurarak depremler, tsunamiler ve deniz fırtınaları yaratır. Denizler ve okyanuslar bazen dingin bazen de fırtınalarla adeta bir kaos ortamıdır. Böyle bir ortamda bir deniz minaresi olduğunuzu hayal edin. Fırtınalar ve dalgalar arasında savruluyorsunuz. Dış kabuğunuz doğanın en dayanıklı malzemesi olarak görülüyor. Peki ya içiniz? Bizler, tıpkı deniz minareleri gibi, uçsuz bucaksız bir evrenin parçalarıyız ve bazen savruluyoruz. Dışarıya karşı güçlü görünmeye çalışmak, anksiyete (kaygı) ve depresyon ile sonuçlanabiliyor. Bununla savaşma yolculuğumuz da bazılarımızı duygusal açlığa götürürken, bazılarımızı da tam tersi hiçbir şey yememeye itebiliyor. Kötü geçen bir günün ardından, kendimizi koltuğa atıyoruz. Keyif aldığımız bir şeyler izlemeye veya okumaya çalışıyoruz. Ancak maalesef ki, odaklanamıyoruz ve o keyif aldığımız etkinlik bizi tatmin etmiyor. Karşı konulmaz bir açlık hissediyoruz. Bu açlık karşısında da aklımıza gelenlerin sağlıklı yiyecekler olduğunu düşünmeyin. Canımızın istediği tek şey karbonhidratlı yiyecekler oluyor. Yerken rahatlıyoruz ve kendimizi iyi hissetmeye başlıyoruz. Ancak sonrasında iyi hissetme hali kendini pişmanlığa bırakıyor. Tanıdık geldi mi? Biz buna “duygusal açlık” diyoruz.
Depresyonla Mücadele Eden Bir İnsana Asla Söylememeniz Gereken 8 Yıkıcı Cümle
Psikolojik rahatsızlıklar genellikle kişinin iyileşmesi için harekete geçmesini son derece zorlaştırır. Bununla yaşamak zorunda kalmamış biri için bu mücadeleyi anlamak epey zordur, bu yüzden insanlar, doğru niyetlerle bile çoğu zaman yanlış şeyler söylüyorlar. Bu durumda, bu tür zorluklarla mücadele eden yakınlarınızı desteklemek için kelimelerinizi akıllıca seçmeniz önemlidir. Bu içeriğimizde depresyon gibi zorlu bir rahatsızlığı olan birine asla söylememeniz gereken sekiz cümleyi derledik, gelin hep birlikte göz atalım...
Evlenmeden Önce Psikolojik Testler Yapılsın!
Her konuda denetimi esas kabul ediyoruz. Mesela araba sürmek için ehliyete, ehliyet için basit sağlık testlerine tabi tutuluyoruz. İşe alımlarda test veya mülakatlarla liyakati ölçüyoruz. Yarışmalara kabul edilmek için bile ciddi bir denetim var. Fakat iş evlenmeye gelince salt duygu merkezli veya gelenek, kurallar güdümlü hareket ediyoruz. Aslında evlilik konusu buraya attığım başlıktan daha derin.
Leonardo Da Vinci’nin Mona Lisa’sı Hatalı mıydı?: Siz de Hatalısınız! Çünkü Hatalı Olduğunuzu Düşünüyorsunuz
Da Vinci, “mükemmelliyetçi” bir sanatçıdır ve insan anatomisi üzerindeki çalışmaları ile, Batı sanatının en etkili tablolarından bazılarını ortaya çıkarmıştır. Paha biçilmez olarak kabul edilen Mona Lisa’sı ise, duruş şekli, gülüşü, bakışlarındaki perspektif vs. pek çok açıdan değerlendirilmiştir. Eserin ünlü olmasında Da Vinci’nin tekniği ve başarısının etkisi yadsınamaz. Ama en büyük etken; resimdeki gizemli kadının kim olduğu, ya da bir kadın mı olduğu, alışıldık kadın portrelerinin dışında bir imajının olması, gülüşü ve kaşlarının olmaması ile ilgi çektiği de düşünülmelidir.
Kontrol Etmeyi de Kontrol Etmek İstiyorum
Günlük yaşantımızda karşılaştığımız olayların ve insanların yarattığı duyguları yoğun bir şekilde yaşayabiliyoruz. Bunun üstüne fazla düşünerek, vereceğimiz tepkiyi olumlu yönde kontrol edememek de duygusal açıdan yıkıcı sonuçlar yaratabiliyor.
Huzurumuza Engel Olan Dış Sesler! Gürültü Terörü ve Nezaket
Akdeniz’in kavurucu sıcaklarının sona erdiği ve pikelerimizi üzerimize örtüp serinliğin bir nebze keyfini çıkarmaya çalıştığım bir pazar sabahı 04.00 sularında pencerem açık mışıl mışıl uyurken bangır bangır “canısıııııığğ canısığğğ ömrümüüüün yarısıııığğğ” sesiyle yataktan zıpladım... Bu nasıl bir magandalıktır? İnsan hiç mi düşünmez, saat 04.00 ve insanlar uyuyor!
Mutluluğun Formülü İçimizdeki Çocukla Konuşmak mı?
Bir sohbette içimizdeki çocuk hakkında konuşurken zihnimin bir köşesinde takılı kaldı. Farklı bakış açılarıyla ele alarak bu yazıda tartışmak istedim. İnsanlar bu konuda ne düşünüyor diye merak ettiğimde öncelikle çevrimiçi bir gözlemle uzlaşılan noktaları derledim.