onedio
Görüş Bildir

Oxford Üniversitesi Haberleri

Oxford Üniversitesi ile ilgili tüm haberler, içerikler, galeriler, testler ve videolar Onedio’da. Oxford Üniversitesi ile ilgili son dakika haberleri ve gelişmelerini, yeni içerikleri de bu sayfa üzerinden takip edebilirsiniz.

trend-arrow

Popüler İçerikler

Sohbetlerin Aranan İsmi Olacaksınız: Arkadaş Ortamında Satabileceğiniz 15 Şaşırtıcı Bilgi
Hepimiz arkadaş ortamında ilginç bilgilerle dikkatleri üzerimize çekmeyi severiz, değil mi? Özellikle şaşırtıcı, bilinmeyen detaylar sohbetlerin en çok konuşulan konusu haline gelebilir. Örneğin, korktuğumuzda neden kaskatı kesiliriz? Ya da bazı nesnelerde neden yüz görürüz? İşte bu tür bilgilerle hem eğlenceli bir sohbete öncülük edecek hem de aranan kişi olacaksınız!
Burun 1 Trilyon Koku Algılayabiliyor
Amerikalı bilim insanları insan burnunun 1 Trilyon farklı kokuyu algılayabildiğini belirtiyor.Şimdiye dek yaygın kanı, burnun, 400 koku alıcısıyla sadece 10 bin kadar farklı kokuyu algılayabildiğimiz şeklindeydi.Science dergisinde yayımlanan yazıya göre, insan burnu, algılama yetisinin genişliği bakımından göz ve kulağı geride bırakıyor.New York'taki Rockefeller Üniversitesi araştırmacılarına göre, aslında koku alma yetimizin sadece çok küçük bir bölümünü kullanıyoruz.İnsan gözü, ışık alıcılarıyla 10 milyona yakın rengi görebilecek kapasitede. Kulak da yarıma milyona yakın ses tonunu duyabiliyor.Rockefeller Üniversitesi araştırmacıları, çimen kokusundan limon kokusuna kadar çok geniş bir yelpazeden 128 farklı koku molekülü oluşturulup insanların farklı kokuları ayırt etmede ne derece başarılı olduklarını inceledi.Bu moleküller, alışık olunmayan kokular yaratılabilmesi için, gelişigüzel şekilde 10'ar, 20'şer veya 30'arlık gruplar halinde karıştırıldı.Deneye katılan 26 kişiden, üç ayrı örnek içindeki bir kokuyu tanımaları istendi. Bu kokulardan ikisi aynı, biri farklı olacaktı.Araştırmacılar bu sonuçlara dayanarak, ortalama bir insanın 128 molekülden oluşturulacak tüm karışım olasılıkları sunulduğunda kaç farklı kokuyu tahmin edebileceğine dair bir kuram geliştirdi. Ve böylece burnun en az 1 trilyon farklı kokuyu algılayabildiği sonucunu çıkardı.Rockefeller Üniversitesi araştırmacıları, bu sayının bile düşük bir tahmin olduğunu söylüyor. Araştırmanın yazarlarından Dr. Leslie Vosshall, 'İnsanların koku alma konusunda ne kadar iyi olduklarını gösteren ilk gerçek deney bu. Hayvanların çok daha iyi koku aldığı varsayılır hep. Ama insanlar da koku almada hayli başarılı. İsterseniz daha yoğun kokuları da algılayabilir duruma gelebilirsiniz. Koku alma yetimizin çok ufak bir kısmını kullanıyoruz aslında.' dedi.Dr. Vosshall, hayvanların koku almada insanlardan iki ya da üç kat üstün olduğunu, bunun da beyinlerinin daha büyük bölümünü koku algılamaya ayırmalarından kaynaklandığını belirtti.Oxford Üniversitesi Deneysel Biyoloji Profesörü Charles Spencer, koku almanın, insan duyuları arasında daha üstün bir düzeye yükseldiğini görmekten memnun olduğunu ama hala öğrenilecek çok şey bulunduğunu kaydetti. Prof. Spencer, 'Ne kadar çok sayıda kokuyu ayırt edebilsek de, o çok konuşan şarap yazarları ne derse desin, veriler gösteriyor ki, en uzman kişiler bile bir karışım içinde üçten fazla kokuyu çıkaramıyor.
'Kırmızı Renk' Kilo Vermeye Yardımcı!
Yemek yerken kullanılan tabak, çatal, bıçak ve kaşığın üretildiği materyalin, renginin ve büyüklüğünün yemek yeme alışkanları üzerinde etkisini araştıran bilim insanları, kırmızı tabağın kilo vermeye yardımcı olduğu sonucuna vardı.Oxford Üniversitesi'ne bağlı uzmanlar tarafından gerçekleştirilen ve sonuçları ‘Flavour' adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, kırmızı tabakta sunulan yemekler daha az yeniyor.Yetersiz beslenme nedeniyle tedavi gören hastalara kırmızı tabakta yemek sunulmasının yanlış bir seçim olduğu sonucuna varan uzmanlar, daha fazla yemek yemesi gereken kişiler için kırmızı tabak ya da tepsinin en kötü renk olduğuna dikkat çekti. Buna karşın kilo vermek isteyenlerin ise kırmızı tabağı kullanabileceği belirtildi.Yemek yemeyi tat almaktan daha fazla anlamı olan bir deneyim' olarak tanımlayan araştırmacılar, “Yemeği ağzımıza götürmeden önce, beynimiz algıladığı bütünün görünümünden etkilenerek bir fikir oluşturuyor” değerlendirmesinde bulundu.Daha önce yapılan bir araştırmada da sıcak çikolatanın en çok turuncu renkteki bardaklarda lezzet verdiğini ortaya çıkarmıştı.
"Roman Bu Sefer Gerçekten Öldü"
Britanya’nın önde gelen romancılarından Will Self, 6 Mayıs’ta Oxford Üniversitesi’nde “Roman bu sefer gerçekten öldü” başlıklı bir konuşma yapacak. Guardian gazetesi, Self’in konuşma metnini yayımladı. Yazar; eskiden edebî romanların kültürde başat bir rol oynadığını ancak dijital çağda “zor” metinlerin özel bir ilgiye dönüştüğünü vurguluyor. Will Self’in konuşmasının geniş bir özetini yayımlıyoruzEğer yazarsanız, çocuk sahibi olmanın kutsanmış yönlerinden biri kişisel kültür hazinenizin kendi kanaryalarını da barındırmasıdır. Birkaç ay önce, hayatının baharında ve dünyanın en iyi rock müzisyeni olmayı isteyen bir kanaryam, gitarını tıngırdatıyordu. Sivri ve kızgın bir melodiyi bitirdikten sonra aynı şekilde sivri bir eleştiriye başladı: Popüler müzikte her şey daha önce yapılmıştı ve genellikle ilkleri yapanlar en iyileri de yapmıştı. Ayrıca, daha önce yapılanların neredeyse tamamının kolaylıkla erişilebilir olması, yaratıcılığını boğmuş ve onu her şeyin umutsuz olduğuna dair düşüncelere sürüklemişti. Kekeledim ve şöyle dedim: “Peki ben ne yapacağım? Sence yetişkin hayatının tamamını bir sanat türüne adayıp, onun gözlerinin önünde öldüğünü görmek nasıl hissettiriyor?” Kültürümüzün merkezinde olan edebî roman, gerçekten gözlerimizin önünde ölüyor. Terimlerimi arıtayım: Kurmacanın tamamıyla öldüğünü söylemiyorum- çocuklukla yetişkinlik arasında kalmış sihirbaz romanları ile sadomazoşist eğilimdeki kurguların sağlığı zaten yerinde. Demek istediğim ciddi romanların yazımının duracağı veya okunmayacağı da değil. Ne var ki, gençliğimdeki durum artık yok. 80’lerin başına kadar edebî roman, sanat türlerinin prensi ve yaratıcı çabanın zirvesi olarak görülüyordu. Sokaklarda herkesin Ulysses’i veya To the Lighthouse’u okuyarak gezdiğini ya da popüler kültürün o dönemde de, insanların büyük çoğunluğunun ruh ve hayal gücünü etkilemediğini söylemeye çalışmıyorum. Kültürümüzde uzun zamandır yer alan “Sanat hakkında çok fazla bilgim yok, ancak neyi sevdiğimi biliyorum” şeklindeki cahillik ve zevksizliğin o dönemde canlı olmadığını da söylemiyorum. Fakat geçerli olmayan, şu andaki yazgımızdı. Şu anda yüksek sanatları reddedenler, kendi görüşlerini fütursuzca savunuyor. Dahası da var: Çağdaş kültürümüzün belirleyici özelliği, estetik tezahürlerindeki zorluklara karşı aktif direniş göstermek oldu. Bizim çağımız, her zaman, her yerde kendini gösteren yok olma tehditlerinin- nükleer imha, terörizm, iklim değişikliği - çağı. Dolayısıyla, sözkonusu tektonik kültürel değişiklikler olduğunda at gözlüklerimizi takabiliyoruz. Romana karşı kendini her durumda gösteren ölümcül tehdit, kültürümüzün bir parçası hâline geldi. Eğer bu ölümse, kendini garip ve çoğalarak ifade ediyor. F. Scott Fitzgerald’ın “ABD’lilerin hayatında ikinci bir şans yoktur” sözünü hatırlıyoruz; bence roman çok ABD’li bir hayat sürdü: Fiyakalı, kendinden emin, hatta küstah ve dünyaya hükmeden kaderinin apaçık farkında. Ne var ki, Ernest Hemingway veya F. Scott Fitzgerald’ın aksine, romanın ikinci bir hayatı da oldu. Bu dönemde birçok roman yazıldı, ancak uzun vadeli bakıldığında bu romanların, zombi romanlar olduğunu ileri sürebilirim. Onlar, yaşayan ölü bir sanat türünün örneklerini oluşturdular. Edebiyat eleştirmenleri- kendileri de ölen bir tür- her tür hatayı yapıyorlar. Bu hataların en korkunç olanı ise kâğıt hapishanesinin dışında düşünme yeteneğinden yoksun olmaları: Yalnızca klasik metinleri göz önünde bulunduruyorlar. İNSAN İNTERNETTEN VAZGEÇER Mİ Şu anda, düzyazı anlatısının geleceğiyle ilgili bitmek bilmeyen bir mırıldanma var. Uzmanlara göre dijital metinin, elyazması metin kültürü üzerindeki etkisi su götürmez bir gerçek. Daha az basılmış kitap satılıyor, gazeteler çöküyor, kitapçılar ve kütüphaneler kapanmaya devam ediyor. Ancak, başkalarının ruh hâlini derin bir şekilde içine alabilme yeteneğini sunmasıyla, hâlâ kitap okumanın yerini alabilecek bir deneyim yok. Bir kısıma göre ise, dijital kitaplar azınlığın kullanacağı bir teknoloji olacak, ancak basılı kitaplar da yaşayacak. Burada, romanın önümüzdeki 20 yıl boyunca kültürel önceliğini ve merkeziyetini koruyup korumayacağını anlamak için kendinize sormanız gereken yalnızca bir soru var: İlerleyen yıllarda, metinlerin ezici çoğunluğunun internete bağlanan cihazlarda okunacağını kabul ediyorsanız, aynı zamanda, okuyucuların gönüllü olarak bağlanabilirliklerini devre dışı bırakacağına inanıyor musunuz? Cevabınız hayırsa, romanın öleceği az önce ağzınızdan çıktı. Başlangıçta söylediğim gibi: ciddi romanların yazılmaya ve okunmaya devam edeceğine inanıyorum, ama roman, klasik müzik ve şövale tabloyla aynı kaderi paylaşacak. Roman da, tıpkı onlar gibi, belirli bir sosyal ve demografik gruba hitap edecek, devlet desteği gerektirecek, toplum söylemi olmak yerine bir bilim dalı olacak. Bir romancı olarak, bu beni depresif duruma sokuyor mu? Hayır, tam olarak değil, yalnızca çok derin nefes alıp kendi çöküşümle boğulduğum zamanlar hariç. NEŞE İDİL/TARAF
Clooney İçin Geleneklerini Bozdular
ABD'li ünlü oyuncu George Clooney'in Lübnan asıllı Emel Alameddin ile evlilik kararı almasının ardından gözler nişanlısının doğum yeri olan Durzilerin yoğun olarak yaşadığı Baaklin kentine çevrildi. Clooney'in nişanlısı Emel, doğum yeri olan Lübnan'ın Baaklin kentinde babasının 1982'de bölgeden ayrılmasının ardından buraya hiçbir ziyarette bulunmadığı için çok fazla tanınmıyor. Durziler kendilerinden olmayanlara kız vermeyen bir topluluk olmalarına rağmen Emel'in Clooney ile evlenmesine sıcak bakılıyor. Ancak Durziler, bu durumun yaygınlaşmasını da istemiyorlar. Baaklin Kütüphane ve Arşiv Müdürü Gazi Saab, Alameddin ailesinin köklü bir geçmişe sahip olduğunu hatırlatarak, ailenin kökenlerinin Osmanlı zamanına kadar uzandığını kaydetti. Saab, Alameddin'in Baalkin'de kendine özel bir evinin olmadığını ancak amcasına ait bir ev bulunduğunu söyledi. Clooney'i 'Lübnanlıların eniştesi' şeklinde niteleyen Saab, çifte mutluluk temennisinde bulunarak, 'Evlendikleri takdirde Baaklin'i ziyaret etmelerini bekliyorum' dedi. Baaklin bölgesindeki Durzilerin ileri gelenlerinden Sami Ebu'l Muna, Emel'in Durzi örf ve adetlerinin dışına çıktığını belirterek, 'Alameddin, dini bir çevreden uzakta yaşıyor. Bu nedenle onu bu konuda suçlamamız yersiz olur' diye konuştu. Ebu'l Muna, Alameddin'in Durzilerdeki diğer genç kızlara örnek olmasını istemediğini dile getirerek, 'Ona hayatında mutluluklar dileriz. Ancak, genç kızlarımızın bu tür evlilikler yaparak örf ve adetlerinin dışına çıkmasını istemiyoruz' ifadelerini kullandı.Ailesi ile 1982 yılında Baalkin'de ayrılarak İngiltere'ye giden Emel Alameddin, Oxford Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Uluslararası hukuk ve insan hakları alanında avukatlık yapan Alameddin, Arapça, İngilizce ve Fransızca biliyor. 52 yaşındaki Hollywood yıldızı Clooney, 36 yaşındaki avukat Alameddin'in 22 Nisan'da nişanlandıkları açıklanmıştı.Sabah
Sinekler de İnsanlar Gibi Düşünüyor
Meyve sinekleri üzerinde yapılan araştırma, zor kararlar alırken durup düşündüklerini ortaya çıkardı. Science dergisinde yayınlanan bir araştırma meyve sineklerinin, aralarında küçük farklılık bulunan güçlü ve daha hafif koku arasında seçim yaparken daha fazla zaman harcadığını gösterdi. Araştırmada, meyve sineklerinin bu özelliği, FoxP adı verilen özel bir genle ve 200’den biraz az nöronun faaliyetiyle ilişkilendirildi. İnsanlarda dil ve algılamayla bağlantısı bulunan FoxP genindeki mutasyonların, sineklerin karar verme süreçlerini daha da yavaşlattığı, öte yandan seçimlerini etkilemediği gözlendi. Daha önce yapılan araştırmalar fareler, sıçanlar ve primatların bu özelliğe sahip olduğunu göstermişti. Araştırmanın, Oxford Üniversitesi Devreler ve Davranış Merkezi’nden Profesör Gero Miesenböck ve ekibi tarafından yapıldığı belirtildi. Gero Miesenböck, “İnsanlar, böcekleri, çevreden gelen sinyallere refleks olarak karşılık veren küçük robotlar gibi düşünme eğilimindelerdi ama artık bunun doğru olmadığını biliyoruz” dedi. Al Jazeera
Amitav Ghosh İstanbul'u Dinleyecek
Britanya edebiyatının önemli isimlerinden Amitav Ghosh, Boğaziçi Üniversitesi’nin 150’nci yılı vesilesiyle başlattığı Boğaziçi Chronicles kapsamında İstanbul’a geliyor. Kalküta Kromozomu ve Sırça Saray gibi kitaplarıyla tüm dünyada çok satanlar listelerine giren yazar, pek çok uluslararası ödülün de sahibi oldu. Boğaziçi Üniversitesi tarafından gerçekleştirilecek etkinlik kapsamında Ghosh, 1- 13 Haziran arasında üniversite kampüsünde konaklayarak, İstanbul ve Türkiye üzerine çalışacak. GHOSH İLE AÇIK SOHBET Tarihsel ve ekolojik kurgu, gerçeklik yazımı ve blog yazarlığı gibi farklı alanlarda çalışmalar yapan Ghosh, 5 Haziran saat 16:00’daysa Rektörlük Konferans Salonu’nda, roman ve öykü yazarı Ayfer Tunç ile bir açık sohbette buluşacak. Barış Büyükokutan’ın moderatörlüğünde gerçekleşecek buluşmada simultane çeviri olacak ve Ghosh ile Tunç, tarihsel kurgu, yurt kavramı ve kültürel farklılık konularını ele alacaklar. ULUSLARARASI PEK ÇOK ÖDÜLÜN SAHİBİ New York Şehir Üniversitesi’nde ders de veren yazar, Man Booker, Asia Booker, Prix Medicis, Sahita Akademi, Dan David ve C. Clarke gibi dünya edebiyatının prestijli ödüllerini kazanmıştı. 1956’da Hindistan’ın Batı Bengal Eyâleti’nin başkenti olan Kalküta’da doğan yazar, Hindistan, Bangladeş ve Sri Lanka’da büyüdü. Çalışma hayatına Yeni Delhi’de gazetecilik yaparak başlayan Ghosh, Oxford Üniversitesi’nde ekonomi eğitimi aldıktan sonra Sosyal Antropoloji alanında da doktora yaptı. Daha sonra Karşılaştırmalı Edebiyat dalında Profesör unvanı alan ve Delhi, Columbia, Queens College ve Harvard’da dersler veren Ghosh, Sorbone Üniversitesi tarafından da fahri doktor unvanıyla ödüllendirildi. Romanları birçok dile çevrilen yazar, Locarno ve Venedik Film Festivalleri jürisinde yer aldı. Ghosh’un makaleleri hâlâ The New Yorker, The New Republic ve The New York Times gibi prestijli dergilerde yayımlanıyor. Taraf
Radara Yakalanmayan Tekstil Malzemesi Üretildi
Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Mühendislik Fakültesi'nde TÜBİTAK tarafından desteklenen proje kapsamında, askeri teçhizatın radara yakalanmasını önleyebilecek tekstil malzemesi üretildi. MKÜ Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muharrem Karaaslan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 'Radara Yakalanmayan Tekstil Malzemesi' projesinin Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBiTAK) tarafından kabul edildiğini ve 25 bin lira destek alındığını bildirdi. Proje kapsamında bir yıl önce Çukurova Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr İlhami İlhan, Fizik Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Mehmet Esen, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü'nden Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cumali Sabah, MKÜ Mühendislik Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Emin Ünal, Yrd. Doç. Dr Oğuzhan Akgöl ve doktora öğrencisi Furkan Dinçer ile çalışmalara başladıklarını ifade eden Karaaslan, bu kapsamda uzun uğraşlar sonucu mikrodalga frekansında radara yakalanmayan tekstil malzemesi üretildiğini söyledi. 'Dünya literatüründe ilk' Projeyle genel amacın askeri teçhizatın radara yakalanmaması olduğunun altını çizen Karaaslan, şu bilgileri verdi: 'Radarlar, cisimleri tanımlamaya ve özelliklerini belirlemeye çalışan cihazlardır. Radarlar, ghz seviyesinde mikrodalga sinyalleri gönderir. Bu sinyaller geri döndüğünde cismin özeliğiyle ilgili geometrik şekiller ortaya çıkar. Bizim yaptığımız çalışmayla bu sinyaller emiliyor ve geri dönmüyor. Ürettiğimiz tekstil malzemesinin arka tarafı tamamen metal, ön tarafında ise farklı parçalı geometriler şeklinde metaller kullanıldı. Bu parçalı metallerin sinyalleri emme miktarlarını araştırdık. Elde edilen sonuca göre, gönderilen sinyallerin tamamının bu tekstil malzemesi aracılığıyla emildiği görüldü. Malzemenin özellikle 4,5 ghz civarında sinyalde tam emilim sağladığı tespit edildi. Bu malzeme, elektromanyetik sinyallerin, açılarından bağımsız olarak radara yakalanmaması bakımından dünya literatüründe bir ilk. Bu malzemeyle, bütün cephaneliklerin, hangarların, tankın, topun istediğiniz herhangi bir askeri cihazın radara yakalanmasını engellemeniz mümkün. Yani, teçhizatı karşı tarafın sizi göremeyeceği hale getirebilirsiniz.' Yrd. Doç. Dr. Muharrem Karaaslan, yaptıkları bu çalışmanın tekstil alanında dünyada en önemli bilimsel dergilerden olan Journal of Industrial Textiles'de yayınlandığını ve sonuçlarının da çok beğenildiğini kaydetti. TÜBİTAK'A yeni proje Proje kapsamında İlk etapta küçük bir parça yaptıklarını aktaran Karaaslan, gerçek boyutta ve daha yüksek frekanslara karşı koruma sağlayacak tekstil malzemesi üretmek için daha kapsamlı bir çalışma yapmayı planladıklarını anlattı. TÜBİTAK'a sundukları 300 bin lira bütçeli ikinci projenin kabul edilmesini umut ettiklerini dile getiren Karaaslan, 'Radara Yakalanmayan Tekstil Malzemesi' projesinin Doğu Akdeniz üniversiteleri arasında yapılan yarışmada 61 proje arasında birinci seçildiğini, ayrıca doktora öğrencisi Furkan Dinçer'in de Oxford Üniversitesi'nden konuyla alakalı çalışmak amacıyla davet aldığını sözlerine ekledi. AA
Dünya'da Süpernova Deneyi Yapıldı
Bilim insanları Evren'deki en güçlü patlama olarak bilinen süpernovayı, laboratuvar ortamında oluşturduklarını açıkladı. Yapay süpernovada, yüklü parçacık saçan şok dalgaları da ortaya çıktı.İngiltere'nin Oxford Üniversitesi'nde yapılan deneyde, süpernova patlaması yaşayan bir yıldızın maruz kaldığı değişimi anlamak için yapay süpernova patlaması gerçekleştirildi. Gianluca Gregori ve Jena Meinecke'nin başını çektiği araştırma ekibi, Cassiopeia A adlı yıldızın süpernova ardından manyetik alanlarında görülen bozulmayı anlamayı amaçladı. Deneyde, galaksilerarası uzayda bulunan manyetik alanların nasıl tahmin edilenden milyar milyon kat daha güçlü olduğu anlaşılmaya çalışıldı. Gregori, Dünya'dan bakıldığında kozmik arka planda görülen radyasyonun, Büyük Patlama'nın yansımasını taşıyan mikrodalga sinyallerinden oluştuğunu ve neredeyse her yerde aynı belirdiğini belirtti. Yıldızlararası elektrik yükünün çok fazla olmadığını ve zayıf manyetik alanlar oluşturduğunu belirten Gregori, yeni araştırmalarında kozmik arka plandaki manyetik alanların aslında çok daha güçlü olduğuna işaret eden bulgular elde edildiğini söyledi. Süpernova gizemi çözülüyor mu Yapılan deneyde, sadece 500 mikron kalınlığındaki bir karbon çubuğu, argon dolu bir hücreye yerleştirildi. Karbonun yanına da, yıldızlararası kozmik yapıları temsil edecek plastik şerit konuldu. Karbona ateşlenen güçlü lazer ışını çubuğa isabet ettiğinde, karbon buharlaştı ve aynı noktadan yüklü parçacık saçan şok dalgalarır yayıldı. Saniyenin dörtte biri kadar süren yapay süpernova, çıplak gözleri kör edebilecek çok güçlü bir ışık saçarak sona erdi. Deney sonucunda, patlamada ortaya çıkan plazmanın tıpkı Cassiopeia A'daki gibi dağınık yayıldığı ve düzensiz manyetik alanlar oluşturduğu görüldü. Plastik şerit olmadan deney yenilendiğinde, plazma daga dügün yayıldı ve güçsüz manyetik alan ortaya çıkardı. Laboratuvarda yapılan deneyler, süpernovada ortaya çıkan düzensiz dalgalarla ilerleyen girdapların, manyetik alanları güçlendirdiğine işaret etti. Ancak Gregori, minyatür süpernovaların istedikleri tüm cevapları veremeyeceğini düşünüyor. İlk sonuçlar, süpernova patlamalarının yaydığı şok dalgalarının, yıldızlarası maddelerle temasa geçtiği zaman düzensiz ve çok daha güçlü manyetik alanlar oluşturduğunu gösterdi. LiveScience | Al Jazeera