Bipolar Bozukluk nedir? Neden olur?
Son yıllarda bipolar bozukluk yaşayan bireylerin sayısında artış dikkati çekiyor. Genel olarak konuşmak gerekirse, yaşam tarzı, uyku düzeni, stres, alkol ve madde kullanımı gibi faktörlerin bipolar bozukluğun seyrini etkileyebileceğini düşünüyorum. Çünkü bipolar bozukluk, duygusal durumun aniden değiştiği, mani (aşırı yüksek enerji seviyeleri) ve depresyon (aşırı düşük enerji seviyeleri) arasında dalgalanan bir psikiyatrik bozukluktur. Hızla değişen dünyanın, hızla değişen haz kaynaklarının, hızla değişen aile yapısının, hızla değişen ilişkilerin, hızla değişen çevresel faktörlerin, hızla değişen sosyokültürel faktörlerin genetik yatkınlıkla birleşerek bu bozukluğun yaşayan bireylerin sayısını arttırdığını düşünüyorum. Uyku düzensizlikleri veya uykusuzluk, mani ve depresyon ataklarını tetikleyebilir veya şiddetlendirebilir. Yoğun stres, bipolar bozukluğu olan kişilerde nöbetleri tetikleyebilir veya şiddetlendirebilir. Stres yönetimi bu durumda önemli bir rol oynayabilir. Alkol ve madde kötüye kullanımı, bipolar bozukluğun seyrini olumsuz etkileyebilir. Özellikle manik dönemde alkol veya uyuşturucu kullanımı, duygusal dengesizlikleri artırabilir. Düzensiz beslenme, düzensiz fiziksel aktivite, sosyal izolasyon gibi yaşam tarzı faktörleri de bipolar bozukluğun seyrini etkileyebilir. Sağlıklı bir yaşam tarzının korunması, tedavi sürecini destekleyebilir.
Freud'a Göre Bilinçaltında Babanla Olan Problemin Ne?
Freud'un baba kompleksi teorisinin kökeni, erkek çocukların evrimine dair anlayışında yatmaktadır. Ancak, bu geniş çerçeveli kavramın cinsiyetle bir ilgisi yoktur. Cinsellikten ziyade, insanlar arasındaki ilişkilerin, özellikle çocuklar ve onların bakıcıları arasındaki etkileşimlerin önemine odaklanan bağlanma teorisi bu düşüncenin temelini oluşturur. Eğer babanızla alakalı yaşadığınız problemlerin cevabını arıyorsanız, doğru yerdesiniz...Haydi, başlayalım!
Çocukluk ve Bebeklik Döneminde Kitap Okumanın Gelişime Etkileri
Yeğenlerim Aren’e ve Aras’a ithaf ediyorum… Bebeklerin ve çocukların dil gelişimi, doğumdan itibaren hızlı bir şekilde başlayarak, yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Genel çerçevede çocuklar ve bebekler dış çevrede konuşulanları anlayabilecek biyolojik bir yapı da dünyaya gelirler. Bebeklerin ve çocukların öğrenmesi, başlangıçta sözcükleri işitmeye ve anlamlandırmaya başlaması anne ve baba ile nitelikli zaman geçirmesi ile ilişkilidir. Bu süreç ilerleyen dönemlerde çocukların iletişim kurma amaçlı dilin aktif bir şekilde kullanılmasına doğrulur evrilmektedir. Çocuklar bebeklik sürecini tamamladıktan sonra gelişimsel olarak 1 yaşında konuşmaya, 2 yaşında kelimeleri bir araya getirerek basit cümleler kurmaya, 3 yaşında ise kolay basit hikâyeler anlatmaya daha sonraki dönemlerde ise karmaşık yollarla düşüncelerini ifade etmeye başlarlar (Finnegan, Telfer, Warren, Lawton ve Nutbrown). Okul dönemi içerisinde daha yetenekli iletişim kurmaya başladıkları görülmüştür. Temel olarak dil edinimleri her çocuk için benzer sıralamayı takip etmiş olsa da, bazı farklılıklar vardır. Bu farklılıklar sosyal çevresi, bireysel özellikleri olarak sıralanabilir. Örneğin; bazı bebekler 1 yaşına girmeden ilk sözcüklerini üretirken, bazılar ise daha geç konuşmaya başlamaktadır. Bazı bebekler, geç konuşmaya başlasa da kısa zaman içerisinde yaşına uygun bir sözcük dağarcığına sahip olurken bazıları için bu süre çok daha yavaş ilerlemektedir (Fenson vd. 2006’dan aktaran Fernald, Marchman ve Weisleder).
İlişkiler mi Yapay, Biz mi İlişki Kuramıyoruz?
Günümüzün hızla değişen dünyasında, ilişki kurmak ve sürdürmek birçok insan için giderek daha zorlu bir hal almış gibi görünüyor. İlişkilerin karmaşıklığı, duygusal labirentlerde kaybolmuşçasına hissettirebiliyor. Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte, iletişim araçlarının çeşitlenmesi, bize birçok kişiyle hızla bağlantı kurma imkânı sunuyor. Kimi zaman sosyal medyanın göz kamaştıran dünyasında, kimi zaman yoğun iş temposunun içinde, ilişkilerimize yeterince zaman ayıramadığımızı düşünüyoruz. Ancak, içsel bir paradoksu da beraberinde getiriyor: İlişkiler mi artık daha yapay, yoksa biz mi ilişki kuramıyoruz? Bu sorunun cevabı derinlere inildiğinde, aslında toplumsal ve bireysel düzeyde birçok etkenin bir araya geldiğini görebiliriz.
Narsist Bir Ailede Büyüdüyseniz Yaşam Cidden Çok Zor: Mağdur Çocuğun Dramı
Baba narsist ise yaşanan dram çok büyük. Çünkü narsistin kahrını anne çeker, annenin kahrını da çocuklar çeker.Evin içerisinde bir mağdur çocuk, bir altın çocuk bir de şanslıysa farkındalıklı çocuk vardır. Mağdur çocuk evin günah keçisidir. Her kural ona uygulanır. Onun hata yapma lüksü yoktur. Ev içerisinde yaşanan tüm aksaklıkların sorumlusu günah keçisi mağdur çocuğundur. Bu olay hiç değişmez. 30 yaşınıza gelseniz, 60 yaşına gelseniz de farkındalığınız artmadıysa bu rolden çıkamazsınız.
Psikoloji Bilimi ve Üniversitede Psikoloji Bölümü Okumak
Tercih dönemleri yaklaştığında ya da tercihlerin açıklanması ardından üniversitelerin ve bölümlerin belirlenmesiyle birlikte okullar açılmadan pek çoğumuzun da zamanında yaşadığı birtakım kaygılar ve sorular kendini göstermeye başlar. Alana dair meraklar, sürecin nasıl ilerleyeceği, karşımıza nelerin çıkacağı, hangi zorluklarla yüzleşeceğimiz ve mezuniyet sonrası bizi bekleyenlerle ilgili kafamız karışır. Pek çok bölümün aksine psikoloji bölümü, okunmadan hakkında birtakım bilgileri toplamamız gereken önemli bölümlerden biridir. Bu yazıda psikoloji bölümü, bu bölümü tercih edenlerin bilmesi gerekenler ve mezuniyet sonrası sürecimizi kolaylaştıracak bazı yollardan bahsetmeye çalışacağım.
Gözlerden Uzak, Yıkıcı Bir Tehlike: Finansal Şiddet
Toplumsal ilişkilerin karmaşıklığı içerisinde, şiddetin pek çok yüzü vardır. Fiziksel şiddet, duygusal şiddet ve cinsel şiddet gibi yaygın olarak bilinen türlerin yanı sıra, daha az görünür ama en az onlar kadar yıkıcı olan bir tür daha bulunmaktadır: “finansal şiddet”. Toplumun genelinde yaygın farkındalığın henüz sağlanamadığı bu tehlike, kurbanlarının maddi bağımsızlığını gasp ederek duygusal ve psikolojik çöküntüye yol açıyor.
Bir Regülasyon Yolu Olarak Balkon Bahçeciliği ve Ekolojik Tarım
Hayatımızın belli bir döneminde hepimiz zorlayıcı duygu ve durumlarla karşı karşıya kalmışızdır. Kimimizinki ruhsal bir çatışma, kimimizinki genel ya da durumsal bir mutsuzluk, kimimizin ki ise daha depresif bir tablo olarak kendini göstermektedir. Böyle zamanlarda kişinin hem psikolojik sağlamlığını artıracak hem de duygu regülasyonu dediğimiz kişinin duygularını tanıması, fark edebilmesi, yorumlaması ve yönetebilmesi için birtakım yollara ihtiyaç vardır. Bu yazımda duygularımızı regüle etmenin bazı yollarından ve bu yollardan biri olan bahçecilikten bahsetmeye çalışacağım.
Araştırmalara Göre Aşırı Dindar veya Ateist Annelerin Çocukları Daha Çok Kaygı Bozukluğu Yaşıyor!
Birleşik Krallık'ta ebeveynler ve çocuklar üzerinde yapılan yeni bir boylamsal araştırma; anneleri ateist olan çocukların, depresyon gibi rahatsızlıklara yol açabilen endişeli veya içine kapanık hissetme gibi içselleştirme problemlerine sahip olma olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koydu.Öte yandan anneleri ateist olan çocukların saldırganlık ya da meydan okuma gibi dışsallaştırma sorunları yaşama olasılığı daha yüksek olduğu gözlemlendi. Psychological Medicine dergisinde yayımlanan çalışmanın detaylarını birlikte inceleyelim!Not: İçerikteki tüm görseller temsilidir.